Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Zihnimizdeki Öğrenciyi Mezun Etmek

Zihnimizdeki Öğrenciyi Mezun Etmek

Günümüzde artık her şey çok hızlı ve kolay olmaya başladı. Bir yerden bir yere gitmek eskiden günler hatta haftalar alırdı. Şimdi ise en uzak bir yere gitmenin ne kadar süreceği günler ve haftalar yerine saatler ile belirlenmeye başlandı.

Kolaylaşan ve hızlanan durumların listesini yapar mısınız diye öğrencilerimden bir liste hazırlamasını istedim. Öğrencilerin kolaylaşan ve hızlanan durumlar olarak; iletişim, ulaşım, bilgiye erişim, şikâyet, eleştiri, suçlama, keyfi ilişkilendirme (bir kişinin başka bir kişi yüzeyseli bir söylem ve anlık bir gözleme dayanarak olumsuz önyargılar ile etiketleme durumudur)şeklinde belirlemiştiler. Hızlı ve kolay ulaşma beklentisi, zaman alacak hatta alması gereken durumlar -ki bunların başında sağlık geliyor- söz konusu olunca insanlar belirsizliği yönetebilmek için şiddete başvurabiliyor. Sağlıkta şiddetin temel nedenlerinden biri de budur sanırım. 

Bu yazıda eğitimcilerin bu sürece nasıl katıldıklarını ya da nasıl "katkı verdiklerini" ele almak istiyorum. Eğitimcilerin ya da öğretmenlerin bu sürece katılmalarının nedeni sistemin ağırlıklı olarak rekabete dayalı olmasıdır denilebilir. Öğrencilerin belirli zaman aralıklarında belirli konuları eksiksiz bir şekilde öğrenmesi ve girilecek sınavlarda derece yapmaları özelde öğretmene ve okula genelde ise ilçe ve ile katkı sağlayan bir unsurdur. Derece yapacak öğrencinin prototipi sistem tarafından belirlenmiş ve öğretmenlerin zihnine bir anlamda yerleştirilmiştir. Öğretmenlerde her bir öğrencinin bu prototipe uygun olmasını, uygun değilse uydurulmasını, uymayacak ise sistemden uzaklaştırmanın en iyi çözüm olarak düşünülmesi ve uygulanması.

Antik Yunan döneminde var olan tanrılardan biri de "Misafir Tanrısı"dır. Misafir tanrısının en temel özelliği her gelen misafiri yatıya kalmak şartıyla misafirlerine her türlü ikramı yapmaktır. Yemekler yenir, kahveler içilir ve sohbetten sonra haydi yatmaya denir. Yatak odası geniştir ve odanın ortasında divan vardır. Misafir tanrısı haydi yat der ve misafir divana uzanır. Misafirin boyu divanın boyundan uzun ise misafirin ayakları kesilerek divana uydurulur. Misafirin boyu divandan kısa ise bu seferde bir gergi yardımı ile misafirin boyu ile divanın boyu eşitlenir. Divanın boyu ile misafirin boyu eşit ise haydi iyi uykular denir ve odadan çıkılır. Bu mitolojik hikâye eğitim sistemimizi özetliyor mu? Sınıftaki öğrenci zihindeki öğrencinin boyundan uzun ise etiketlemeler ile boyunu kısaltıp zihindeki öğrencinin boyuna getirmeye, boyu kısa ise özel, etüt, özel hoca, yaşam koçu vb. uygulamalar ile onu zihindeki çocuğun boyuna getirmeye çalışıyoruz. Zihindeki öğrencinin boyu ile örtüşen öğrenci herkesin gözdesidir ve diğer öğrenciler için örnektir.

Öğrenme tarzı kinestetik olan öğrenci dersi dinlemek ve anlayabilmek için elinde bir şeylerle uğraşması gerekir. Resim yapabilir, defterini karayabilir, elinde kalem döndürebilir vb. Öğretmen ders anlatmaya başlayınca o da bir şeylerle oynamaya başlar ve ders bitince öğretmen konunun anlaşılıp anlaşılmadığını anlamak için soru sorduğunda bizim öğrenci cevap verir. Öğretmen bu gözleme dayalı bir varsayım geliştirir. "Bu öğrenci ben ders anlatmaya başladıktan sonra ders bitinceye kadar bir şeylerle meşgul oldu. Eğer bu öğrencinin derse olan bu dikkatsizliğini de çözersek zihnimdeki öğrenciye benzer". Tanı: Öğrencinin çok iyi bir potansiyeli var yalnız şu dikkat eksikliği olmaz ise çok daha iyi olacaktır. Hemen bir uzman ile mümkünse psikiyatristle görüşün ve kimyasal ajana (ilaca) başlayalım. Öğrencinin dersi dinleyebilmesi ve anlayabilmesinin tek yolu olan kaynaktan uyuşturularak uyumlu hale gelen çocuk "bizi hayal kırıklığına uğratanların listesine eklenerek" öğretmenin zihnindeki prototipe kurban edilir. Sadece bilinmesi gereken şey bu çocuğun öğrenme tarzının "kinestetik" olduğudur. Bu çok daha kolay, doğru ve çok daha hızlı bir çözüm olurdu. Fakat biz bundan çok daha hızlı ve hemen bir çözüm bekledik "ilaçlardan"!

Eğitim sistemimiz soldan sağa doğru bir seyir izler. Bazı çocukların beyni ise sağdan sola doğru bir seyir izler. Bu çocuklar harfleri, sayıları karıştırırlar, kolay unuturlar ve öğrenme güçlüğü yaşarlar. Bu durum zihinsel bir yeti eksikliğinin sonucu değildir. Beynin işleyişi ile ilgili bir durumdur. Eğitim sistemimiz soldan sağa doğru bir seyir izleseydi bizler de onların yaşadığı zorluğu yaşardık. Bu durum zor fakat aşılamayacak bir durum değildir. Sadece onları anlamaya, daha fazla zamana, özel uygulamalara ve sabra ihtiyaçları var. Eğitim sistemimiz öylesine rekabete dayalı hale geldi ki, bu çocuklara ayıracak ne zamanımız, ne gayretimiz ne de onları anlamaya ayıracak anlayışımız kalmadı. Her an ve her durumda koşmaya odaklı hale geldik ki yetenek denizlerimiz sistemin kaygısına ve beklentisine kurban veriyoruz.

Öğretmen, okuma-yazma becerisini kazanan ilk öğrencilerini kayda alarak velilerinden oluşan sosyal medya uygulamasından paylaşır. Kayda giren öğrencilerin velileri için öğretmen mükemmel bir eğitimcidir. Kayda giremeyen öğrencilerin velileri için ise durum aynı olmayabilir. Kayıt altına alınan öğrencinin velisi bu burumu nasıl yaşıyor ve çocuğunun sürekli bu kayıtlarda yer alması için nasıl bir pekiştirme tarifesi uyguluyor. Çocuğunun paylaşılan kayıtta olmayan veli bu durumu nasıl yaşıyor, bu çocuğa nasıl yansıyor ve çocuğun bir sonraki kayda girmesi için hangi motivasyon yöntem ya da yöntemlerini kullanıyor? Yarış başladı: "Kayda girme yarışı. Bu kayda girme yarışı o kadar önemli ki üst düzey kamu görevlisi olduğunuzda da kadraja girmek için uğraştırır sizi. Her çocuk kendi öğrenme hızında ve süresinde eninde sonunda okuma ve yazmayı öğrenecektir. Öğrencileri okuma ve yazma konusunda yaşadıkları isteksizliğin bir nedeni de onların bir an önce okumalarını sağlamaya ilişkin öğretmenlerin öğretme kaygısı olabilir mi?

Öğrencilerin gönülsüz fakat zorunlu katılımcı oldukları bu rekabet ortamında var olabilmelerin sağlayacak araçlardan biri da ev ödevleridir. Ödeve ilişkin tutumun üç boyutu, çocuğun ödevinin ne olduğunu bilmesine ilişkin bilişsel boyut, nasıl yapacağına ilişkin davranışsal boyut ve yaparsam annem bana kızmayacak, öğretmenim ödevini yapmayanlar listesine beni de ekleyerek annemin de olduğu grupta paylaşmayacak ya da öğretmen beni cezalandırmayacak vb. Ödeve ilişkin duygusal boyutta öğrencinin kendisi nerede ya da çıktığı ve önde olması gereken bu yarış yolculuğunda ödevin kendisine nasıl bir katkısı olacağına ilişkin farkındalığı nerede? Hiçbir yerde. Dersi derste anlamaya çalışan, okuduğu kitaptan varsayımlar geliştiren, dinlediği dersler bağlamında çıkarımlar yapan fakat rekabet dünyasında kabul edilen sürelerde olmayınca bu çıkarımların, varsayımların ve ilişkilendirmelerin bir anlamı yoktur. Dersi uzun dinleyen, uzun çalışan, çok kitap okuyan, çok test çözen ve bunlar için kabul edilen zamanları aşan sürede çalışan öğrenci başarılıdır. Fakat hangi öğrenci başaracaktır. Akademik görevleri sırf başkası için yerine getiren ikinci öğrenci mi yoksa akademik davranışlarla bilgiyi içselleştirip kendine mal eden öğrenci mi? Öğretmen ve ebeveynlerin zihninde olan ikinci öğrencidir. Akademik görev odaklı öğrencilerin beklentileri karşılamayan performanslarını açıklamak için bütün uzmanların sığındığı tek şey "sınav stresi"dir.

Adamın biri pınar başında su içen adama tayin edildiği köyü bilip bilmediğini sorar. Adam da bildiğini söyler. Peki der yolcu, kaç saatte varırım o köye diye sorar. Adam da bilemem der. Nasıl yani köyü biliyorsun hatta o köydensin ve benim kaç saatte araya varacağımı bilmiyorsun der. Ve öfke ile yürümeye başlayınca adam arkasından bağırır. İki saate varırsan der. Adam da, hani kaç saate varacağımı bilemediğini söyledin şimdi nasıl bildin der. Adam da bu soruyu sorduğunda senin yürüme hızını bilmiyordum der. Bizler,  bizler derken eğitimciler, uzmanlar, ebeveynler ve yetkililer öğrencilerimizin yürüme hızını bilmeden onların nereye, ne zaman ve nasıl varacağını biliyoruz ya da bildiğimizi sanıyoruz. Yavaşlayıp biraz ne olup bittiğine bakarsak yürüme hızını bilmediğimiz birçok çocuğu bu yarışa kurban veriyoruz. Yürüme hızı yavaş fakat uzun süre yürüyebilecek insanlara da ihtiyacımız yok mu? İstediğimiz hızda yürüyemedikleri için hızlı ve kolay istediğimiz yere gelemeyenleri bu beklentiye mahkûm ederek yetenek denizlerimiz kurutmaya başladık. Ne olur bu ara tatilden sonra milat ilan edelim ve her öğrencinin size ulaşmak için attığı çığlıkları duyarak zihninizdeki öğrenciyi bir daha dönmemek şartıyla mezun edin.

Güncellenme Tarihi
  • 17 Kasım 2024, 00:51
Yazının Adı
Zihnimizdeki Öğrenciyi Mezun Etmek