Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Zavallı Doktorum

Zavallı Doktorum

Hiç gözümün önünden gitmiyor o doktorculuk oynadığın masum çocukluk halin.

Çocukken hep doktorculuk oynardın. Bir anda eline sivri bir ağaç alır iğne gibi kullanırdın. Boynuna bir ip dolar her iki ucunu da göğsünden aşağı salarak ‘bu benim stetoskopum’ derdin. Ardından yanındaki yetişkinlerin başına elini koyar büyük bir hayret ve heyecanla ‘ateşiniz var, ateşiniz var, acilen şu ilaçları almalısınız’ diyerek elindeki kalemle oracıkta bulduğun herhangi bir kâğıt üzerine reçete yazardın. Bizler senin o saf ama inatla doktorculuk oynama hallerini seyreder içten içe güler dıştan dışa da yaptıklarını onaylardık. Hatta bazen biz de senin kadar ciddileşip acaba bu çocuk doktor mu olacak diye içimizden geçirmez de değildik.

Ömürden yıllar geçti senin doktor olma idealin ve doktorculuk oynama hallerin hiç değişmedi. Her geçen gün artan doktor olma hayalin seni daha çok çalışmaya ve idealindeki mesleğin sahibi olabilmek için ne gerekiyorsa onu yapmaya yönlendirdi.

İlkokulu beş sene sadece doktor olmak için okudun. Bu beş senenin sonunda ortaokula başlayınca yine yegâne hayalin doktor olmaktı. Bu defa gerçekten doktor gibi tavırlar takınman biraz gülünç ve acayip kaçıyordu. Çok erkenden dereyi görmeden paçayı sıvamıştın. Daha on iki on üç yaşına basmamıştın ki tıpla ilgili şeyler ciddi merakını çekiyordu.  Bir doktor gördün mü sanki bütün insanlığın özetini görmüş gibi imrenerek ona bakıyordun. Mahrem mesafeni kaldırarak o doktorla fiziksel temasta dahi bulunuyordun. Yukarıdan aşağıya hayran hayran onu süzüyor ve izliyordun. O hayranlığın karşısında doktorlar da sana ilgisiz kalmayıp doktor olman için çok çalışman gerektiğini söylüyorlardı ki zaten sen onu yapıyordun.

Liseye gelmiştin. Doktor olmak tıp fakültesini kazanarak hayalini gerçekleştirmek için birkaç adım kalmıştı. Aslında büyük bir tarafın şair olmanı sanatkârlığı yeğleyen özel taraflarını ortaya çıkarmanı söylüyordu. Hatta bu yönün o kadar güçlü idi ki estetik bir toplumun kaderi sanki o tarafına daha muhtaçtı. Buna rağmen ısrarla lisede sayısal bölümü seçip çalışmanın üzerine çalışma katıp üniversite sınavında Tıp fakültesini kazanarak doktor olma yolundaki en ciddi adımı atmıştın. Üniversiteye kaydını yapmadan halk ‘doktorum doktorum’ diye seni kahramanlaştırmış ve doktorculuk oyunundan kurtulup artık doktor olman gerektiğini onaylayarak mesleğini tekrar edip durmuşlardı. Bu senin biraz hoşuna gitmişti lakin hemen toparlanıvermiştin.

Büyük ideallerle tıp fakültesine başladın. Hem de hiç olmadığı kadar saf ve temiz olarak. Ama saflık ve temizliğin doktorluk için geçerli olmadığını daha eğitiminin ilk yıllarında sana öğrettiler. Bilhassa utanmanın ve cesaretsizliğin olduğu yerde doktorluğun olamayacağını hasta için çok trajik ve anormal gibi görünen durumların tabip için gayet sıradan ve normal bir hal olduğunu söyleyerek ilk şoku yaşatmışlardı. Çünkü senin en değişmez o güzel halin utangaçlığın bir de cesaretsizlik denilen haddini bilmek olduğunu özümseyen bu iki halindi ki birden saf dışı edilmişti. Sen direniyordun zavallı doktorum! Doktorculuk oynarken ki masumiyetini doktorluğunda da ortaya koyarak saf kalmak istiyordun. Diğer taraftan bunun seni idealinden alıkoyacak bir durum olduğunu yavaş yavaş kabul ederek kendini inkâr etmenin ilk adımını da atıyordun.

Zavallı doktorum! Fakülteni bitirmiş tabip diplomasını almış isminden sonra doktor sıfatını koymuş lakin isminin birçok masumiyetini kaybederek mesleğe başlamıştın. Ama hâlâ masum hâlâ utangaç hâlâ cesaretsizdin. Çünkü sen tükenmemiştin, sistematik olarak duyarsızlaşmamıştın ve her yasal olanın helal olmadığını haykıracak kadar vicdanın güzelliğinde yaşıyordun.

Doktor olmuştun ama mutlu olamamıştın. Zihnin ve hislerin hep ileriyi sana gösteriyor bulunduğun noktanın yetersizliğini anlatıyordu. Birkaç yıl hastanelerde çalışıp hatta milletin gönlünde taht kurmuşken bu durağan meslek halinin seni mutlu etmeyeceğini düşünerek bir üst ihtisası yapman gerektiğine dair kararınla yeniden ilim yolunda ve insanı daha iyi tedavi etme, anlatma aynı zamanda anlama yolunda tekrar doktorculuğa başladın.

Çileli dört yıllık ihtisastan sonra aldığın yeni etiketle yani hastalara ve hastalıklara daha ehil biri olarak şifa dağıtmaya vesile olmak ülküsü ile mütehassıs olarak işine başladın. Halka geri dönüşün muhteşemdi. Bir müddet eski saf ve sade halinle insanlara hizmet ettin. Ülkün doğrultusunda kazancına kanaat getirerek insanlara şifa dağıtmaya vesile olarak mesleğine devam ettin. Bu arada biliyor musun pek yakışıklı ve çok alımlı olmadığın halde mesleğinin kaymağını yiyerek semtimizin en güzel kızıyla evlendin. Peşinde semtin bütün gençlerinin koştuğu kızı sen kaptın. Çünkü kendin cazip olmasan da mesleğin çok cazipti.

Zavallı doktorum! Bu mütehassıs haline yetinmeyip doktorluğunu eksik görüp tekrar doktorculuk oynamak için üniversitenin kürsülerinde tıp fakültesinin ve hastanesinin koridorlarında parmakla gösterilen ve şifanın kaynağının neredeyse kendisi olduğunu inanılacak olan bir noktada kendini görmek için her türlü imkânı kullanarak hatta ihtisas zamanında kendine zulmeden, insanları hor gören, mesleği sadece para olarak algılayan kendini diğer insanlardan farklı noktalarda konumlandıran hocalarının tam aksine daha sade, mütevazi, para ve makamla işi olmayan, ilişkilerle bir noktaya gelmeyen sadece işiyle hem hastalarının hem de hasta yakınlarının gönlünde taht kurmak isteyen bir doktor olarak devrim yapmak istercesine defalarca üniversitenin kapısını çaldın. Sana o kapıyı açmak istemeyenlerin rağmına sürekli kapıda dikilip durdun. O güzel niyetinin ve kalbinin neticesi olarak Rabbin de sana o kürsüyü hatta o bölümü ve başkanlığını nasip edecek bir sürecin kapısını araladı. George Orwell evrensel dolandırıcılığın hüküm sürdüğü zamanda gerçeği söylemek devrimciliktir derdi ya doktorum sanki sen söylemekle kalmayıp hakikati uygulayacak doktorculuk oyununu en güzel şekilde oynayacak yegâne devrimci kahramanımdın.

Ve sen Zavallı doktorum tekrar doktorculuk oynamak istercesine masum ve mazlum olarak parayla ve entrikalarla işinin olmadığını her defasında hal diliyle ortaya koyarak basamakları tek tek çıkmaya başladın. Ezildin, horlandın, yuhalandın, sisteme aykırı olduğun için sistemin dışına atılmak istendin, her bir hastayı, mahremiyetini ve haklarını korumak için epey bir müddet mücadele ettin. Bütün bu onurlu duruşunun yanında sadece alan ihtisaslarıyla değil yan ihtisaslarla, sertifikalarla hatta yan dallarla meşgul olarak eksikliklerini giderdin ki -bu uğurda aileni ve sevdiklerini dahi ihmal ettin- tek idealin hastanen ve hastalarındı. Hastaya bütüncül bakmak için elinden gelen bütün çabaları sarf etmeye tam yaklaşmışken ne olduysa o zaman oldu!

Bir kimse sınanmadığı günahın masumu değildir sözünü senin için her kullandıklarında karşı çıktım. İnsanlar içinde öyle insanlar vardır ki bunlar onlar için geçerli değildir diyerek seni örnek verdim.

Zavallı doktorum! Bir gün ‘oldum’ diye bir şey duydum senden. Evet olmamıştın ama olmuştun. Gerçekten bir üst ihtisasla insanın en sıkıntılı olduğu bir noktasında ehliyet sahibi olmuş, tıp fakültesinin koridorlarında gururla yürüyen, her ameliyatı bir efsaneye dönüşen, her muayenesi bir öykü doğuran, çok imrenilen birkaç katı da kıskanılan ve Rabbim seninle çok şifalar dağıtan sen de bu şifa dağıtılan ellerin en itibarlısı olanlardan biri değil miydin! Ama sen o gün ben oldum deyince içimden bir şey kopmuştu. Çünkü sen içindeki doktorculuğun bütün masumiyetini söküp atmıştın. O an konuşurken artık seçkin, şeyle ilgili her türlü temasın hakkın olduğunu, sana sunulan imkânların asla yeterli olmadığını hep kendinden üsttekilere bakarak söylemeye başladın. Ve sen artık insanı değil şeyi konuşmaya başladın. Ki o şey öyle bir şeydi ki içinde insandan hariç her şey vardı. Ve en kötüsü sen şifanın sebeplerinden biri değil yegâne kaynağı kendin olduğunu düşünerek haddinden fazla paye vermeye başladın kendine. Ve o alanda ülkenin en itibarlı doktoru olduğun halde kendin de o hastalığa yakalanmış ve kendine faydan dokunmamıştı. Başka doktorlara havar atmıştın.

Zavallı doktorum! Hayayı kaybedince insanı kaybettiğini, cesareti kaybedince hikmeti kaybederek makineleştiğini fark edemedin. Tedavi ettiklerin artık senin için birer sıradan varlık, rutininin bir parçası gibi gelmeye başladı. Sen eskiden hastalığı konuşurken şimdi sadece sana takdir edilenlerin asla doktorluğunun karşılığı olmadığını konuşuyorsun. Ve sen de artık sistemin bir parçası oldun. Zenginler sırtına bastılar daha çok zengin oldular ve sen zavallı kaldın. Fakirler sana ulaşamadılar daha masum kaldılar sen gittikçe masumluğundaki doktorculuktan uzaklaştığının farkına varamadın. En yakının yani ailen seni sadece para kazanan bir gelir kapısı gördü sen bundan da hoşlanmaya başladın çünkü onlara her istediğini verince kendi her istediğini de yapacak bir meşru iktidar elde edeceğini düşündün. Hatta bazen öyle acımasız oldun ki kazancını o masum ailenin başına kalkarak olur olmaz yerlerde onları kırdın ve incittin.

Zavallı doktorum! Sen cesaretsizliği kaybedince korkusuzca hareket ederek her şeyi meşrulaştırmaya başladın. Artık ne yasal ne de helal olan bir şeyle ilgilenmeyip kendi ilminin ve orijinal ihtisas alanının sana ciddi bir iktidar ve paye kazandırdığını, yaptığın her davranışın senin doğal hakkın olduğunu söyleyecek kadar pervasızlaştın.

Canım zavallı doktorum! Kınadığın her şeyi yaşamaya başlarken ne çabuk unuttun dünü ve dündeki o güzellikleri.

Hırsızın ve arsızın hiç mi suçu yok diyorsun! Bunca kabalaşmış, hak diye her hakareti bize reva görmeye başlamış bu hastaların hiç mi suçu yok diyorsun! Zulmü arşa çıkmış yüz yıldır sistemi kutsallaştırarak bizi köleleştirmiş bu devletin hiç mi suçu yok diyorsun! Beni köle gibi çalıştırıp hakkımı vermeyen bu sistem beni nasıl hak eder diyorsun! Bunları sen mi diyorsun zavallı doktorum sen mi! Yoksa doktorculuğa geri mi dönüyorsun! Hayır sen bozulalı ve çözüleli çok zaman oldu. Konforun auran oldu. Ekonomik özgürlüğün halkla arana duvar örerek esaretin oldu. Derin bilgin ve ihtisas alanındaki meziyetin Hakk’ı görmeyip seni ondan uzaklaştırdı ve yalnız kaldın.

Ve sen zavallı doktorum bu kelimeler arasında dolaşırken bir tarafından bıyık altından gülerken diğer tarafından derin bir ah çekerek hüzünlü bir an yaşadıysan şanslısın. Çünkü hâlâ içinde masum doktorcuktan kırıntılar kalmış. Bütün yüreği yananlara tercüman olan şair gibi biz o doktoru hem çok seviyoruz hem de çok özlüyoruz vesselam.

Uy havar!

Muhammed, İsa aşkına,

Yattığın ranza aşkına,

Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!

Benim de boş yanım hançer yalımı

Ve zulamda kan-ter içinde, âsi,

He desem, koparacak dizginlerini

Yediveren gül kardeşi bir arzu

Oy sevmişem ben seni...

Güncellenme Tarihi
  • 28 Eylül 2025, 00:00
Yazının Adı
Zavallı Doktorum


Önceki
Trogir