Kitap fuarları yazarla okuru tanıştıran mekânlardır.
Okuduğunuz biriyle tanışmak ister misiniz?
Okurların tanışmadan sonraki tavırları farklıdır.
Kimileri hayalini kurdukları biriyle karşılaşmak isterler, metinle kişiliği karıştıran okur tipidir.
Yazarları görmek, tanışmak edebiyat matineleri ile gerçekleşirdi. Genellikle matinelerin yıldızları vardı. Hiç kuşkusuz yıldızların başında Attila İlhan gelirdi.
Şairler şiirlerini kendileri mi okusunlar yoksa usta sanatçılar mı seslendirsinler.
Matinelerin yapıldığı yerlerin başında Cağaloğlu’ndaki salon gelirdi.
Şairler, yazarlar ardarda sahneye çıkarlardı.
Liselerde yapılan toplantıların da önemini vurgulamak gerekir.
Arkadaşım Konur Ertop İstanbul Erkek Lisesi’nde okuyordu. Orada yapılan bir edebiyat matinesinde Behçet Necatigil’le tanıştım, dostluğumuzun ilk adımı orada atıldı.
Abdülhak Hamit’i anma günü düzenlenmişti. Bitiş sahnesi hâlâ belleğimdedir.
Konuşmalar bitti. Lisenin müdürü ışıkları söndürülmüş salondan Lüsyen Hanım’la birlikte çıktı.
Şiir okumaları konusunda bilgi sahibi nasıl oldum, bilir misiniz ?
Hürriyet Gösteri şiir kaseti vermeye kalkıştı. Yaşayan şairleri kendi sesinden yayınladık. Aramızdan ayrılanların bazılarının da kayıtlarını bulduk. Diğerlerini dönemin iyi sanatçıları okudu.
Bulduklarımız arasında Nâzım Hikmet, Yahya Kemal Beyatlı vardı.
Şimdi kitaplar okunuyor. Sesli kitaplar aracılığıyla birçok kişi o kitabı öğreniyor. Okumuş mu oluyor henüz karar veremedim.
Bir zamanlar kasetten kitap dinlemek modası vardı. Bir yıl Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı’nda bize rozet dağıttılar. Rozetin üzerinde şu yazıyordu: “Son olarak hangi kitabı dinlediniz?” Ünlü oyuncular kitapları kasete okuyorlardı.
Yabancı kitap fuarlarında en hoşuma giden bölüm takvimlerdi. Merakınıza, ilginize göre takvim seçebilirdiniz. Sabahleyin yatağınızda ulandığınızda karşınızda sevdiğiniz bir ressamın resmini, şairin dizelerini görüyorsunuz.
Tanışmaların bir başka ortamı da Ankara’da gerçekleşen Türk Dil Kurumu kurultaylarıydı. Yazılarını okuduklarımla burada tanışırdım.
Cahit Külebi, İlhan Berk, aramızdan ayrılan Bedrettin Cömert gelirdi. Onlar da İstanbul’a geldiklerinde muhabbet tazelerdik.
Bizim evimiz de buluşma yerleriydi .
Erdal Öz, radyo programı hazırlardı. Kayıtların çoğu bizim evde yapıldı.
Fazıl Hüsnü Dağlarca radyoda konuşmazdı. Onun şiirlerini bir şair spiker Baki Süha Ediboğlu okurdu. Ardından bir ses imza Fazıl Hüsnü Dağlarca derdi.
Yıllar sonra Altın Çelenk şiir ödülü törenine gidip döndüğünde benim radyodaki programımda konuşmuştu. Oradaki kitabına da benim Papirüs’te yazdığım “Tek başına bir okul : Fazıl Hüsnü Dağlarca” yazımı koymuştu. Daha sonra Aksaray’da açtığı kitapçı dükkânı ile dostluğumuz ilerledi.
Çoğu günler programım belliydi. Beyazıt’ta üniversiten çıkar Sahaflar Çarşısına uğrar, başta felsefeci sahaf Arslan Kaynardağ’a uğrar, Kapalıçarşı’dan Nuru Osmaniye’ye uğrar kitapçıları gezerdim.
Daha sonra da günlük programa dönüşmüştü.
Kitapçılara uğrayarak Sirkeci’ye iner oradan beş çayı için yiyecekler alır Cağaloğlu’na doğru çıkardım.
Millî Eğitim Bakanlığı’nın yayınevinden de kitaplar alırdım. Ayrıca orada notalar da satılırdı.
Edebiyat, müzik benim hayatımda paralel gitmiştir.
Andre Gide’in günlüğünde şöyle bir cümleye rastladım: “Bugün Beethoven okudum.”
Kendi kendime mırıldandım, beste okunmaz çalınır.
Millî Eğitim Bakanlığı mağazasından nota albümünü aldım.
Yanlış anımsamıyorsam yokuş yukarı çıkarken, İlya’nın Sazkâr peşrevini seslendirmeye başladım, belleğimde notalar ardarda geliyordu.
Bazı günler ise Üniversiteden çıkar Kütüphanenin yanındaki yoldan aşağıya inerdim. O yolun üzerinde Redhouse Kitabevi vardı, İngilizce Eleştiri kitaplarını oradan alırdım .O kitaplardan çoğu sonradan dilimize çevrildi. Bazen de yolu uzatır Tünel’de iner, Frenç Amerikan’a, Hacehette’e uğrardım. Daha sonraları Hıdiv Oteli’nin içinde Necdet Sander’in ithal kitaplarını gözden geçirirdim, birçok Rusça kitabın çevirisini orada bulurduk.
Müzik neydi hayatımdı?
Hem Türk müziği konserlerine gider, çalar hem de Batı müziği sanatçılarını dinlerdim. Dinlemeye evde de devam ederdim.
Cağaloğlu’ndan yokuş aşağı inerken kırtasiyecilere uğradığımı da sözlerime eklemeliyim.
Yurt dışında da bu programı uygulardım.
Peki Bâb-ı Âli’ye kimler geldi, kimler yazdı.
Çok kişiyle tanıştım, çok kişiyle dost oldum.
İki dergi yönettiğime, iki de yayınevi kurduğuma göre bu dostlukları zevkli anı yumağında saklıyorum.
Ailemin desteğini her zaman hayırla anıyorum. İstediğim kitapları, plakları aldılar. Konserlere gitmemi sağladılar.
Tek çocuk olmanın sefasını sürdüm doğrusu.