“……..
Kara haber; tipi eser, savrulur,
Bir yanardağ gibi içim kavrulur,
Vatanın kaderi bende yuğrulur,
Yas olup, yaş olup gözden döküldü
………….” (Orhan Şaik Gökyay)
Depremin üzerinden henüz bir ay geçti. Acılarımız hem taze hem yeni olan depremler ile acılarımız üzerine yeni acılar ekleniyor.
Şairin ifadesiyle; savruluyoruz, kavruluyoruz.
Bir başka şairin “Şehirler olmasa anılarımız ölü olurdu” dediği noktadayız. Şimdi anılarımız da şehirlerimiz de yitip gitti.
Yastayız,
Yüzyılın afeti ile karşı karşıya kalmamış olsaydık, bu yazının konusu sayısız mümkünat içerisinden bir mevzu olabilirdi. İçinde bulunduğumuz hal, ülkemizin içinde bulunduğu ahval, her birimizin haleti ruhiyesi başka bir konuyu gündemimize almaya, başka bir mevzuya odaklanmaya müsaitlik arz etmiyor.
Şu an yasımızı izhar etme zamanı.
Depremden etkilenmiş şehirlerden, bir Diyarbakırlı olarak; Yastayız
Hepimiz aynı acının paydaşıyız. 85 milyon olarak hepimiz; Kahramanmaraş, hepimiz Adıyaman, hepimiz Hatay, hepimiz depremden etkilenen bütün şehirlerin hemşerisiyiz. Akrabasıyız.
Acılar zamanla elbette azalmayacak, ancak milletçe acılarımızla birlikte nasıl yaşanır onu da birlikte yaşayarak tecrübe edeceğiz. Günlerden bir gün gülümserken dahi hüzün yükleyeceğiz dudaklarımıza.
Ancak şimdi yaşanılanları paylaşma, acımızı yaşama, hüznümüzle baş başa kalma, gözlerimizin yaşarma, gönüllerimizin yakarma, insan olarak acziyetimizi tefekkür zamanı.
Uzun lafın kısası yoktur.
“Yastayız” kelimesi kadar uzun, kitaplara sığmayan bir sözcük yoktur.
Fi emanillah