Yaş 18 kafalar karışık; bir dolu gerginlik yaratan belirsizlikler, sorumluluklar kaldıramayacak
kadar ağır. Dönüşme yılı. Keşke devletimiz bu gençlere boşluk yılı verse, ceplerine para
koysa haydi biraz hayatı öğrenin, taşlar bir yerine otursun, gezmeyi hak ettiniz dese.
Haziranda liseyken Eylülde üniversite öğrencisi olmadaki kuantum sıçramasını zarar
görmeden herkes tamamlayabilse.
Bonzai’nin Şilili yazarı Alejandro Zambra hakkında bir röportajı okurken bir tespitine denk
gelmiştim. “Şilili gençlerin çoğuna yakını İspanya’da olmak istiyor ve gitmek için tüm şartları
zorluyor.” Şili nere İspanya nere. “Neden?” diye sorulduğunda “çünkü ülke bu gençler için
bir şey sunamıyor” diyor Zambra. Benzer bir eğilimi ülkemizde, damarlarındaki kanların
coşkulu aktığı yaştaki gençlerde görmek kimine göre olması gereken, çağın gereği; kimine
göre alarm sinyalleri. Yurtdışına gitmenin ve orada eğitim almanın kime ne zararı var ki?
Daha annesinin babasının yanından ayrılıp dede-babaannede kalmamış, bir işe girip kendi
parasını kazanmamış, memleketinde koruyucu annelik-babalığın hakim şemsiyesi altında
yaşamaya alışmış gençlerin birden hem de tamamen farklı bir dünyaya dalması kahramanın
yolculuğuna benzetilebilir; inişler, engeller, kültür şokları, dil yetersizliği derken bu macerada
pupa yelkeni rüzgarsız kalabiliyor. Yurtdışına gidilmesine bir karşıtlığım elbette yok. Hatta
destekliyorum da. Keşke devletimiz sosyal sorumluğu gereği her vatandaşı üç gün için de olsa
yurtdışına bir gönderebilse. O zaman belki başka dünyaların mümkün olduğu konusunda ya
da sahip olunan değerlerin önemi, gereği konusunda vatandaşlarımız bir bilinç genişlemesi
yaşayabilir. Hakları da.
Bu hafta meramım üniversite tercihlerinin yapıldığı şu günlerde birkaç tecrübemi sizlerle
paylaşmak. Vakıf üniversitesi devlet üniversitesi diye dayatılan ayrıma muhalifim, baştan
belirteyim. Devlet üniversitesinde okuyan genç de vakıf üniversitesinin imkan ve
olanaklarından mahrum kalmamalı. Vakıf üniversitesinde okumayı tercih eden genç de
karşılanamaz maliyetlere katlanmak zorunda kalmamalı.
Fırsat eşitliği bunu gerektirmez mi?
Ama önce YÖK’ün kıymetli çalışanlarından bir ricam var. Ailelerin ve gençlerin incelemesi
için hizmete sunulan 700 küsur sayfalık eziyetli kılavuzu şu elektronik çağda daha rahat
izlenebilir, kullanıcı dostu, aranabilir özelliklerle donatmanız mümkün olmaz mı? YÖK Atlas
müthiş bir hizmet ama neden YÖK atlas da kılavuzda olan MİNİK MİNİK YAZILMIŞ özel
şartlar bulunmuyor. Öğrencilerin sadece YÖK atlasa bakarak tercih yapmaları durumunda
kılavuzdaki özel şartlardan bihaber olması ne canları üzebilir tercihler sonuçlandığında.
Yazık. Bu kılavuzu hazırlayan ekibin emeğine sağlık; lakin, eğer kendi çocukları varsa ve bu
kılavuzu kullanırken yorulmadılarsa o zaman sorun bende olmalı. 700 küsur sayfayı hem de
ilaç prospektüslerinde ya da ticari sözleşmelerde yer alan küçük yazı formatlarını okumak
izlemek kullanıcıyı bezdiriyor.
İkinci sözüm devlet ve vakıf üniversitelerine. Kendimce bir süre yurtdışında bulundum, şükür
devlet bursuyla okuma şansı da buldum. Lisede ciddi bir hazırlık sınıfının bana kazandırdığı
yabancı dili turizm ve otelcilikte pratik etme şansı bulduğumdan yabancı dilde konuşma
yönümde fena değildir Tüm bu donanımıma rağmen özel üniversitelerde yabancı dilde
akademik konuları anlatır ve aktarırken zorlandığım anlar olmadı değil.
Kılavuz ve atlas üzerinden üniversitelere ve kadrodaki hocalara bakıyorum. Türkçe verilen bir
programın aynısı İngilizcede veriliyor. Hoca kadrolarına bakıyorum. Türkçe programındaki
hocaların neredeyse aynıları tam kadro İngilizcede yer alıyor. Memleketin yabancı dille
başının belada olduğunu bilmeyen yok. Dil sınavından 85 almanın yabancı dilde derse
girilmesi için yeterli olmadığını hem çevremdeki hocalardan görüyorum hem de gramer
yoğun-teknik bir sınavdan alınan 85’in konuşma, aktarma sanatı için yeterli olamayacağını
düşünüyorum. Kendimden pay biçmek doğru bir yaklaşım olmamakla birlikte İngilizce eğitim
almayı düşünen gençlerin programın kadrosunda yer alan hocaları mantıklı bir şekilde
değerlendirmeleri gerektiğini hatırlatmak isterim. Bazı dil programlarının kadroları çok zayıf.
Bin bir zahmete, emeğe, zorluğa katlanmış, iyi bir eğitimle donanmak beklentisiyle gelen bir
öğrencinin hakkına girmiyor muyuz?
Diğer bir konu her yıl yukarıya doğru çekilen başarı sıralamasındaki kuşkum. Bir yıl içinde o
üniversite ne yapıyor da başarı sıralamasında 5 bin sıçrıyor; yeni bir teknoloji mi geliştirmiş,
sosyal bir sorun mu çözmüş, yeni bir tedavi yöntemi mi geliştirmiş, mezunları daha mezun
olmadan işlere mi çağrılmış? Ne yapmış? Sadece coğrafi konumundan nimetlenen ve bundan
dolayı sıçrayan, tercih edilen üniversite olmak aldatıcı değil mi? Neyse.
Çok sayıda üniversiteyi, devlet ve vakıf, ziyaret ettim süreç içinde. Devlet ve vakıf
üniversitelerinin bazılarında beni şaşırtan tutarsızlıklar var. Sıralamada ilk 20 binden öğrenci
alıyor ama programın laboratuvarı yok. Bin bir zahmete, emeğe, zorluğa katlanmış, iyi bir
eğitimle donanmak beklentisiyle gelen bir öğrencinin hakkına girmiyor muyuz? Devlet ya da
vakıf üniversitelerinin hepsi böyledir diyemem ama benim ziyaret ettiğim bazılarında
gördüğüm manzara üzücü ve ürkütücü.
Tercih döneminde üniversite yerleşkesini ziyarete gelebilecek gençler hiç ama hiç
düşünülmemiş. Resmiyet o biçim. Kendi imkanlarınızla binaları, laboratuvarları bulmaya
çalışıyorsunuz. Orda öğrenci olmak nasıl bir şey olurdu sorusunun bir ön deneyimi aslında.
“Bizim lise yerleşkesi daha güzel” diyor çocuklar. Üniversitelerin mekan problemindeki
gerçeği bildiğiniz için susuyorsunuz. Diyorsunuz ki London School of Economics’e bakın.
Dışarıdan bina sizi yanıltmasın içi dâhilerle dolu. İçeri girdiğinizde binada rastladıklarınızdan
bazıları size kuşkuyla bakıyor. Ne için gelmiştiniz diye sorguluyor (olmayan laboratuvardan
malzeme çalacağımızı düşünmüş olabilir ya da tüm dikkati yayın sayısını artırmak ise
öğrenciyi kazanmak düşüncesi geri planda kalmış olabilir), üstenci sorular sıralıyor. Devlet
görevlisi hep asık suratlı olmak zorunda mı? Haklarını yemeyeyim yol tarifinde binadan dışarı
kadar çıkıp tarifi bizzat yapanlara da denk geldim. Müşteri bizi seçmek zorunda kabilinden bir
düşüncenin devlet üniversitelerinin bazılarında çok ama çok hakim olduğuna şahit olmak beni
ve gençleri üzdü. Ben neden burayı tercih etmeliyim sorusundan daha çok biz sizi niye kabul
edelim bakışı hakim.
Anlıyorum, neden imkanı olan vakıf üniversitelerine doğru zorunlu bir yönelime sahip.
Yerleşkeye ilk girdiğiniz andan itibaren sizin orda oluşunuzun farkında olduğunu her sözü ve
davranışıyla hissettiren bir yaklaşımları var. Öğrenciler yeni öğrencileri alıp gezdiriyorlar iç
bilgi veriyorlar. Laboratuvar imkânları devlet üniversitelerinde gördüklerimle
kıyaslanamayacak boyutta ileride. Hayaller hülyalar ücretleri öğreninceye kadar keyifle
şekilleniyor ama ücretleri duyunca rüyadan uyanıyorsunuz.
Aynı ülkede değilmiş gibiyiz.
Gerçekler, gerçekler, gerçekler.
Gençlere, haklı olarak hayal kurdukları türde bir üniversite yaşantısı verebilecek üniversite
sayısı bir elin parmaklarını geçmez kanaatindeyim.
Gençler demişken…
Gelişmekte olan bir ülkenin gençleri doğal olarak yeteneklerine, ilgilerine ya da değerlerine
göre değil iş bulma imkanlarına göre meslek seçmeye mecburen yönleniyorlar. Uzun vadede
meslek doyumsuzluğundan mustarip olacaklarının henüz farkında bile değiller. Üniversiteyi
meslek olarak görmek durumunda kalmak çok ama çok düşündürücü hele hele de 18 yaşında
daha kişilik karakter ne varsa çoğu yerine oturmamış bir beyin ve ruh halindeyken.
Müthiş maliyetli bir yanlış.
Devlet destekli boşluk yılı verilemez mi?
Tutulmayacak olsa da üniversiteye gidecek gençlere birkaç tavsiyem var. Bazı üniversiteler
dışında tüm üniversitelerin aşağı yukarı aynı olduğunu düşünüyorum (program içerikleri
açısından). Dolayısıyla hangi üniversiteden mezun olmanın pek de ehemmiyeti yok. Mühim
olan üniversite yıllarını kendi yatırımınıza nasıl kullandığınız.
Bir yabancı dil 4 yılda neden olmasın?
Ortalamaları yükseltip Erasmus programıyla birkaç dönem yurtdışında okumak neden
olmasın?
Aylaklığa ara verip ilave sertifikasyonları almak neden olmasın?
Aktifleşip öğrenci etkinlikleri düzenlemek, projelerde yer almak neden olmasın?
Odaklanabilmek bir yetenektir mesela neden bu yeteneği geliştirmek olmasın?
Alanının dışında ilgi alanları bulmak, okuyarak kendini yetiştirmek neden olmasın?
Neden mesleğe değil hayata hazırlanmak olmasın?