‘İyi’ bir ahlaksal değerdir. Aynı zamanda estetik değerlerden güzelliğe en çok yaklaşan ve onunla özdeşleşen bir değerdir. Bundandır ki çoğu felsefe iyi olan her şeyi güzel gördüğü gibi güzel olanı da daima iyi olanın saffında sayar.
İnsanlık evreninde, gelişim ve öğrenme çizgisinde insanın en büyük yarası tamamlanmamış güzellik sevdası ve yarım kalmış iyilikleridir.
İnsan yaşamdan yaş aldıkça bunun ayırdına varır. Bu yarım kalmış iyiliğin ve tamamlanmamış güzelliğin başkalarında olumlu yansımalarını görerek biraz da olsun trajedilerinden kurtulur. Yaşam enerjisini hayatının o hüzünlü sahnelerinde olumluya vardırır.
Yüreğimde daima kanayan bir yaradır o yarım kalan iyilik. Mahzun olur böyle bir manzara ile karşılaşınca gönlüm.
Bundandır ki o yarım kalmış iyiliğin bir önceki yarısıyla avunurum onunla konuşarak çoğu zaman.
-Yeter ki sen tutunduğun bağı gevşetme. Sıkı sıkıya sarıl ona. Yaşam kordonu hayatta tutunacağın en sağlam iptir.
-Oh! Öyle rahat konuşmak ne güzel! Yok efendim bağa tutun. Yok duvara tutun. Yok suda yüzmeye bak. Bir de neler çektiğimi, yerimin ne kadar dar olduğunu ve sıkıntıdan patlayacak dereceye nasıl geldiğimi bir bilsen…
-Vah vah vah! Ne sıkıntı çekiyormuş ne sıkıntı. Yavrum! Ekmek elden su gölden yaşayıp gidiyorsun. Bundan daha güzel bir şey mi var. Bütün yükün ve zahmetin bana.
-Var efendim var! Başım büyüdü yerine sığmıyor. Ellerim uzadı artık açılmıyor. Kollarım, ayağım büyüdü tam uzatamıyorum. Karnıma çekmişim ayaklarımı, kollarımı kırmışım, başımın da büyüklüğüne artık tahammül edemiyorum. Yerim dar! Yerim dar! Gitmeliyim başka bir yere! Başka bir yere!
-Emin misin yerinin dar olduğuna! Gidecek başka bir yer olduğuna da emin misin!
-Sürekli gelişmem ve büyümem daracık bir yere tıkanıp kalamayacağımı göstermiyor mu? Bazen de düşünüyorum ki dediklerinde çok haklısın. Ekmek elden su gölden. Tutunmuşum bir bağa, bir dala. Suyun içinde gidiyorum bir o yana bir bu yana! Bir o yana bir bu yana!
-Ama yerim dar deyip duruyorsun. Sürekli şikâyet eder gibi beni tekmeliyorsun.
-O kadar da olsun. Tekme attığım sadece sıkıntıdan olmayabilir. Neşe ve sevinçten de tekme atıyor olabilirim. Fark ediyorum büyüdüğümü. Geliştiğimi fark ediyorum.
Diyeceksin ki hiçbir şeyi anlamayan sen bunca şeyi nasıl fark edip durursun.
Derim ki her fark edilen şeyi fark ettiren var an be an. Vakit be vakit büyüdüğümü, geliştiğimi, biçimlendiğimi, netleştiğimi fark ediyorum daha doğrusu fark ettiriliyorum.
-Maşallah! Her soruya bir cevabımız her çiviye asacak bir şeyimiz var! Oh oh! Daracık bir yerde bir professör gibi konuşuyorsun.
-Konuşmuyorum konuşturuluyorum. Sen fark edemedin mi bunu!
Ve kesiliyor mazinin o sahneleri. Bunca iyilik bağlarıyla tutunduğum annem, yaptığı iyilikler geliyor aklıma. Karnında yaptığım onca yaramazlığın yanında bir de kucağında, geceleri yatağına aldığı o şefkat dolu anlarda yaptığım yaramazlıkları hatırlıyorum.
Yıllar ömrümden zamanı çaldıkça iyiliğin elimden kaçacağı endişesine kapılıyordum. Ondan ayrı kalmanın hüznüyle kederler başıma üşüşüyor bir daha onu görememe endişesi gönül coğrafyamı kaplıyordu. İyilik fırsatını yakalayıp hayırlı bir evlat gibi davrananları görünce yapacağım iyiliğin yarım kalacağı düşüncesi zihnimi görülmemiş bir işkenceye yüreğimi de tarak dişli bir mengeneye sıkıştırılmış en hazin cenderelere sürüklüyordu.
Sonra bunlara birer sanrı gibi bakarak unutkanlık zehabına kapılıyordum. Önümüzde daha uzun bir yaşam olduğunu düşünüp hayata kaldığım yerden devam ediyordum. Onları ihmal etmeyecek kadar hassas ama onlara zaman ayıramayacak kadar da kendi dünyama dalıyordum. Bazen de onları hatırlamayacak kadar na-kadirşinas kendimi unutacak kadar bencil oluyordum.
Yapmak istediğim iyiliğin ip uçlarını yakaladım. Zamanın pamuk ipliğine bağlı olduğunu unutmuşum meğer. İyiliğin mavili dünyasına bütün heyecanımla dalıp annemin büyülü gerçekliğini bütün duygularıma bulaştırmışken kaybettim onu aniden. İyiliğim yarım kalmıştı.
Yıllar sonra Seksenler dizisine tesadüf ettim. Her bölümde kadim ve kaybolmaya yüz tutmuş değerleri yaşatmak için oyuncuların verdiği mücadele ve gösterdikleri harika sahne performansı yarım kalmış iyiliklerimi tamamlar nitelikteydi. Fato ananın olduğu her bölümde evlat pastacı Sami’nin iyilik çabası ve güzellik sevdasıysa seyrin en keyifli anlarıydı. Bilhassa 300. bölümdeki sürpriz bir başkaydı. Ve bir evladın yarım kalmış iyilikleri tamamlama çabası insan olmanın muhteşem göstergeleriydi.
Seksenler’deki Sami’nin annesine yaptığı sürpriz Asaf Halet Çelebi’nin şiiriyle birleşince yarım kalmış iyilikler bir anlık da olsa tamamlanıverdi.
Bir aynada bambaşka cihanlar gördüm
Geçmiş gelecek bir sürü canlar gördüm
Bazan da zamanlarla geçen ömrümde
Bir asra sığarmış gibi anlar gördüm