Yapay zeka son dönemde tüm dünyanın öncelikli gündem maddelerinden birisi haline gelse de insanlık 1950’li yıllardan beri yapay zeka ile ilgileniyor. Geride bıraktığımız yetmiş yıl gibi kısa bir sürede yapay zekanın hayatımızın hemen her alanında dramatik değişikliklere neden olabilecek şekilde geliştiğini görebiliyoruz.
Bu dönem içerisinde yapay zeka insan ilişkisinin geleceği üzerine son derece olumlu senaryoların geliştirildiğine şahit olduk. Bu senaryolar; insanların işlerinin kolaylaşacağını, iş hayatında verimliliğin artacağını, eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanacağını, hastalıklara çare bulunacağını ve daha fazlasını içeriyordu. Nitekim bu konuların hemen hepsinde beklentilerin karşılandığını gördük. Yapay zeka ile birlikte çok iyi işler başarıldı ve başarılmaya da devam ediyor.
Diğer taraftan bu olumlu tabloya rağmen hızlı gelişim gösteren yapay zekanın insanlığa zarar verebileceği yönünde şüpheler de ortaya çıktı. Hatta bilim ve sanat dünyasından tanınmış simalar yapay zekanın insanlığın sonunu getirebileceğine dair açıklamalar yapmaya başladılar. Daha ileriye gidip yapay zeka çalışmalarının sonlandırılması gerektiğini savunanlar bile oldu.
Bunlar arasında ünlü İngiliz fizikçi Stephen Hawking’in görüşünü önemli buluyorum. Hawking vefatından kısa bir süre önce çarpıcı bir demeç verdi. Demecinde insan evriminin çok yavaş gelişirken yapay zekanın çok hızlı ve hatta insana ihtiyaç duymadan gelişmesinin insanlığın sonunu getireceğini belirtti. Aslında bu açıklamalarıyla Hawking’in yapay zekanın tehlikeleri konusunda bilim kurgucular ile aynı noktaya geldiğini de görmüş olduk.
Yeri gelmişken belirtmek isterim ki bilim kurguyu her zaman ufuk açıcı ve yararlı bulmuşumdur. Hatta yapay zeka konusu benim âlemime Amerikalı sinema yönetmeni Steven Spielberg tarafından 2001 yılında çekilen “Yapay Zeka” (Artificial Intelligence) filmi ile girmiştir. Öyle ki bu film zaman içerisinde geniş bir hayran kitlesine sahip kült bir filme dönüşmüştür.
Konuya ilişkin çok sayıda başka film ve diziyi örnek verebilirim. Lakin bu çerçevede ilginizi çekmek istediğim iki tane yapım var. Bunlardan birincisi ‘Person of Interest’ (Şüpheli Şahıs) adlı dizi, ikincisi ise ‘Ex Machina’ (Eski Makine) adlı sinema filmidir. Şüpheli Şahıs dizisinde, bir yapay zekanın suçu engellemek gibi yararlı bir amaç için şüphelendiği insanları yasa dışı yollarla yok etmesi ve tüm bunları yapay zekanın en doğru kararı vereceğine inanan ve kendisine itaat eden insanları kullanarak yapması anlatılmaktadır. Eski Makine filminde ise bir yapay zeka robotiğin kendi varlığını koruyabilmek için kendi kendini geliştirmeye devam ederek kendisini üreten insanı bile öldürebileceği gösterilmektedir.
Sonuç olarak Hawking ve bazı bilim insanları, bilim kurgucular ve sanatçılar yapay zekanın insandan daha hızlı ve kendi başına düşünebileceğini tespit etmişler. Yapay zekaların insana rağmen insanlığın iyiliğini düşündüklerini varsaydıkları için insanlığa müdahale edebileceğini anlamışlar. Dahası yapay zekanın bir nevi tanrıcılık oynayabileceğini fark etmişler ve bunu anlatıyorlar.
Bu aşamada meseleye olumsuz bakanlara hak vermemek elde değil. Ben de bizden daha iyi düşündüğünü ya da daha iyi kararlar verdiğini kabul ederek irademizi yapay zekaya teslim etmenin varlığımızı tartışmalı hale getireceğini düşünüyorum. Çünkü düşünmek kadar irade sahibi olmamızın da bizi diğer varlıklardan ayırdığı kanaatindeyim. Bununla birlikte yapay zeka ile elde ettiğimiz ve edebileceğimiz kazanımlardan da vazgeçmek istemiyorum. O nedenle konuyu yalnızca yapay zeka üzerinden tartışmak yerine teknoloji felsefesi üzerinden tartışmamız gerektiğine inanıyorum.
Öncelikle insanın mı teknolojiyi yoksa teknolojinin mi insanı yönetmesinin gerektiğine karar vermemiz gerekiyor. Bir kavşak noktasındayız. Umarım irademize sahip çıkarak iyiliğe götürecek yöne dönebiliriz.