Doğumu esnasında vefat eden oğlumu, kalp krizi sebebiyle Hakka yürüyen babamı, yaşlılığa bağlı nedenlerle ahirete göçen dedemi ellerimle defnederek her canın ölümü tadacağına tanık oldum. Ölümün lezzetleri acılaştırdığını, yaşayarak idrak ettim. Zamanla Hz. Mevlana gibi ölümün bir yaşam biçiminden başka bir yaşam biçimine geçişi sağlayan düğün gecesi olduğuna inandım.
Bununla birlikte ölüm ve acı ilişkisini irdelemeyi hiç bırakmadım. Ölüm karşısında en metanetli kişilerin bile sevdiklerini kaybettiklerinde peygambervari bir duruşla kalplerinin hüzünlendiğine ve gözlerinin yaşardığına şahitlik ettim. Lakin Kahramanmaraş’ta meydana gelen depremde göçük altında kalarak vefat eden annesinin, babasının ve kız kardeşinin naaşlarını çıkarmak için beş gün boyunca göçüğün başında bekleyen bir evladın ölüm karşısındaki vakur duruşu kadar beni etkileyen bir davranışa daha önce şahit olmadım.
Yetkililerin ‘bu göçükte yaşam belirtisi yok’ demeleri üzerine yetkililere ‘kurtarılabilecek başka canlar vardır siz gidin’ dedikten sonra sessizce, isyan etmeden ve sabırla sevdiklerinin naaşlarının çıkartılması için bekleyen bu evlada söyleyecek bir söz bulamadım.
Depremin olduğu bölgeye ilk gün yardıma koşan bir arkadaşıma olayı anlattığımda arkadaşım gözü yaşararak benzeri onlarca olay gördüğünü söyledi ve birkaçını anlattı. Dinlerken göğsüm daraldı, yüreğim yandı. Arkadaşım haklıydı. Anlattığı her olayda insanlar ölüm karşısında vakur bir duruş sergilemişlerdi.
Bu durumu anlamaya çalışıyorum. Muhtemelen Allah’a ve ahirete olan iman ile ilgilidir diye düşünüyorum. Belki psikolog ve sosyologların yapacağı bilimsel araştırmalar konuyu anlamamıza yardımcı olacaktır. Sonuçta bu duruşu neye yorarsam yorayım bu vakur insanlar ile gurur duyuyorum.
Bu depremde ölüm karşısında ağırbaşlılıkla duran insanlarla birlikte hayatın yanında coşku ile depremzedeleri yaşama tutundurmak için uğraşan insanlar ile de gurur duyuyorum. Onlar depremi haber alır almaz sağımda ya da solumda kim var diyerek bakmadan yardıma koştular. Enkaz altında kalanları kurtarmak için canla başla çalıştılar. Zor durumda olan insanlara temel insani malzemeleri götürdüler. Tüm bu işler yapılabilsin diye maddi yardımda bulundular. Yardımlarını sessizce yaptılar. Hiçbir karşılık beklemeksizin, durmaksızın çalıştılar. Herkes için dua ettiler. Ünlü olmak istemediler. Gösteriş yapmadılar. Kameraların önüne çıkmadılar. Kimseyi suçlamakla vakit kaybetmediler. Yardım ettikleri insanların kim oluğuna, neye inandığına bakmadılar. Bir canı kurtarmanın bütün insanlığı kurtarmakla eş değer olacağına inandılar. Bu inanç ile gayretlerini artırarak devam ettirdiler.
Gün, ölüm ve yaşama vakarla yaklaşan bu güzel insanlarla omuz omuza durma günüdür. Gün iyilik günüdür. Öncelikle insanlarımızın yaralarını sarmak için çalışmalıyız. Dualarımız ile kayıplarının acılarını azaltmak için yanlarında olduğumuzu hissettirmeliyiz. Vakit kaybetmeden hayata tekrar sarılabilmeleri için maddi imkânlarımızı seferber etmeliyiz. Onlar aç açıktayken biz tok yatmamalıyız. İncitmeden, onurlarını kırmadan onların yanlarında olduğumuzu göstermeliyiz. İyilikte devam halinde olmalıyız.
Bir de acıların katlanarak artmasına sebep olan kötülerden vakit geçirmeden hesap sormalıyız. Çıkarları için kanunlara aykırı şekilde bina yapan, göz yuman veya ihmalkâr davranan kim varsa adalet önünde hesap vermelerini sağlamalıyız. Adalet sistemimiz aracılığıyla kamunun vicdanını rahatlatacak ve adalet yerini buldu dedirtecek kararlar almalı ve uygulamalıyız. Devletimizin ve adalet sisteminin hak ve haklının yanında olduğunu en ufak şüpheye mahal vermeden göstermeliyiz.
Büyük bir acı ve yıkım yaşıyoruz. Yüce Allah’tan ölenlerimize rahmet kalanlarımıza baş sağlığı diliyorum.
Ölümü vakar ile karşılayabilen insanlarımıza saygı duyuyorum.
İyilik için yarışan yüce gönüllerimize muhabbetle dua ediyorum.
Bu zor günlerde gelecek için umutlanmamı sağlayan vakur insanlar ile aynı ülkede yaşamaktan onur duyuyorum.