Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Uf uf Uff! Ay ay ayy! Yazık yazııık!

Uf uf Uff! Ay ay ayy! Yazık yazııık!

Cennetten bir köşe gibiydi bahçeleri Mehmet Beylerin. Ağaçların her çeşidini, çimin en saffını ekmişti bu bahçeye Cemal dede rahmetli.

Yılın her mevsiminde hayatı fışkırırcasına insana tebessüm eder dururdu burası. Hele bahar mevsiminde hele bahar mevsiminde! İnsanı kendinden alıp götüren hayata bir uyanış olurdu.

Dillere destandı Cemal dede zamanında burası. Mehmet Bey’in ilk zamanlarında da öyleydi.

Zaman bir müstakim hat üzre gitmediği gibi insan da hep aynı heyecan ve hayallerle yaşayamıyor zamanın akıp giden nehrinde.

İşte bu sene Mehmet Bey için öyle inkıraz zamanı gibiydi. Hayatı bilhassa dışarıdaki hayatı boşvermiş gibi bir hal almıştı. Zamanın çoğunu içeride bir yalnızlık halinde geçiriyordu.

Bahçe bakımsız içindekiler de öksüz kalmıştı. Adeta şehirde küçük bir yaban ormanı olmuştu. Ağaçların her tarafından fırlayan, yer yer kuruyan dallar, içine girilmez lakin misali daha önce bu bahçede görülmemiş nice çiçekler ve yabani otların hele insanı mest eden o kokular dahi etrafın dikkatini çekmeye başlamıştı bu bahçede. Hatta durmadan ah Cemal dede ah! Kalk da mezardan başını buraya bir uzat da gör bahçen ne halde diye homurdananlar artmaya başlamıştı.

Ne gariptir ki her şeyin aksine Ayçiçek için tam da bir yaşam merkezi olmuştu bu haliyle bahçeleri. Korkmadan, türlü türlü tehlikelere aldırış etmeden uyanır uyanmaz bahçeye koşar, saatlerce ağaçların ve otların arasında koşuşturup dururdu. Onlarla konuşur, her birisine kendince isimler takar ve nice hayali oyunlar oynardı. Anne ve babasının endişesine karşılık Ayçiçeğin bahçedeki yaşama sevinci seyredilmeye değerdi.

Uzun zaman olmuştu ve Mehmet Bey de sıkılmıştı bahçenin bu halinden. Karar vermişti otları biçmeye, ağaçları budamaya.

Cumartesi günüydü galiba. Mehmet Bey bahçede temizliğe başlamıştı. Evin hanımının kahvaltıyı hazırlamasına kadar epeyce iş yapacağını düşünmüştü. Çocuklarının bilhassa Ayçiçeğin daha rahat hareket edeceğini ve oyun alanının daha çok olacağına kanaat getirerek önce otları tırpanlamaya başlamıştı.

Mehmet Bey iyi tırpan çekerdi aynı zamanda. Bahçedeki otları buğday biçer gibi biçiyordu. O yeşillikler içindeki rengarenk çiçeklerin laslarda başlarının bir tarafa köklerinin diğer tarafa düzenli bir şekilde düşmesi bahçeye ayrı bir görüntü veriyordu.

Mehmet Bey işe öyle dalmıştı ki hem saatin kaç olduğunu hem de kızı Ayçiçeğin saatlerdir göz yaşları içinde kendisini izlediğini fark edememişti. Biçeceği kısmı bitirdi, dönüp eve yönelecekti ki şaşkın bir halde neredeyse tırpanı elinden düşecek oldu. Çünkü Ayçiçek çok farklı bakıyordu babasına.

-Hayırlı sabahlar Kızım! Ayçiçeğim! Hayırdır! İyi görünmüyorsun. Rengin de kaçmış! Yoksa kötü bir rüya mı gördün bu gece. Anlatsana bana bir neler olduğunu!

-Uf uf Uf! Ay ay Ayyy! Yazık yazık!

-Ayçiçeğim! Hayırdır. Neler oluyor! Birazdan işe ara vereceğim kuzum. Bana o zaman söyleyebilirsin söylemek istediklerini.

Hem aletlere de dikkat et. Bir tarafın zarar görmesin.

-Uf uf Uf! Ay ay Ayyy! Yazık yazık!

-Allah Allah! Delireceğim! Benim canım burnumda. Zorda ve dardayım bunca zor işleri yaparken. Yardım edenim de yok. Sen şu bücürüğün yaptığına bak!

-Uf uf Uf! Ay ay ayyy! Yazık yazık! Yapma baba. Nolursun yapma.

-Neyi yapmayayım kızım! Sen ne demek istiyorsun!

-Uf uf Uf! Ay ay ayyy! Yazık yazık! Hem de çok yazık. Bak hepsinin anneleri de ne de çok ağlıyorlar baba.

-Şu güneşin başıma geçtiği yetmiyormuş gibi bir de şimdi kızımın uf ufları ve ay ayları çıktı başımıza.

Kızım kimlerin anneleri ağlıyor. Ben sadece senin anneni görüyorum burada. Bak o da ne sana bakıyor ne de bana. Ne yapsın kadıncağız işi başından aşkın. Lakin kızım senin bir derdin var ve bana söylemiyorsun.

-Uf uf Uf! Ay ay ayyy! Yazık yazık! Bak nasıl da ağlıyorlar. Bir bir yere düşmüş ölüyorlar baba. Sen ne yaptın baba ne yaptın!

-Kız Nemide! Nemide! Gel götür bu çocuğu başımdan. Yoksa elimden bir kaza çıkacak.

-Hayırdır Bey! Ne öyle bağırıp duruyorsun? Noldu? Bir yerini mi kestin?

-Ne bağırması ne kesmesi. Şu çocuğu alsana yanımdan.

-Kuzum noldu sana öyle. Neden ağlayıp duruyorsun?

-Uf uf Uf! Ay ay ayyy! Yazık yazık! Anne annne annnne!Uf uf uf! Ay ay ayyy! Yazık yazık!

-Noldu yavrum sana öyle. Baban bir şey mi yaptı sana yoksa! Ki o hiç dokunur ve dokundurtur mu size bir şey!

-Hayır anne hayır.

Uf uf uf! Ay ay ayyy! Yazık yazık! Bak nasıl da ölüyorlar. Yere serilmiş can çekişiyorlar.

-Ölen kim! Yere serilip can çekişen kim kızım. Ben kimseyi görmüyorum ortalıkta. Allah korusun. Yoksa sen! Tövbe tövbe!

-Demek anne sen de babam gibisin. Ve yerde serilmiş ölenleri ve onların başında dikilmiş ağlayanları görmüyorsun.

 Ah yazık! Of yazık! Ben bu acıya nasıl dayanacağım. Bak babam devam ediyor nefes almadan. Vallahi önüne geçmezsek ve onu durdurmazsak hepsini öldürecek. Bir şeyler yapmalıyım.

-Ayçiçeğim! Neden öyle garip bakıyorsun bana. Adamcağız sabahtan beri çalışıyor. Baksana sadece bir karın tokluğuna ve dahi sadece sizin için çalışıyor.

Hem kızım senin rengin de kaçmış. Dur bakayım ateşin var mı? Yok pek de öyle ateşin var gibi durmuyorsun. Lakin biraz durgunsun ve bitkin görünüyorsun. Haydi biz gidelim. Adamcağız da çalışsın rahat bir şekilde.

-Uf uf uf! Ay ay ayyy! Yazık yazık! Hem de çok yazık. Bak ne çok ağlıyorlar yere düşenler. Ve birbirinin üstüne düşenler. Geriye kalanlar da yere serilecekler diğerleri gibi.

Ah baba! Seni hiç affetmeyeceğim.

-Haydi Ayçiçeğim haydi! Biraz ileri gittin galiba. İnsan babası hakkında öyle konuşur mu? Hem de sizin babanız gibi çalışkan ve merhametli bir baba.

-Uf uf uf! Ay ay ayyy! Yazık yazık!  Çalışkan olabilir anne. Merhametlidir diyemem. Hele bugünden sonra hiç diyemem.

Anne baksana anne! Anne baksana anne! Yukarıdan da kızıyorlar babama. Uf uf uf! Ay ay ayyy! Yazık yazık! Nasıl da vücutları yara bere içinde kalıyor. Çok üzülüyorum size bilesiniz gerçekten çok üzülüyorum. Sizi ancak ben anlarım canlarım benim.

-Ayçiçek bana yardım eder misin babana bir şeyler götürelim. Yorulmuş adamcağız. En azından biraz dinlenir ve daha güçlenir. Böylece işleri de erken bitirir.

-Hayır anne sana yardım etmeyeceğim. Babama da diyecek bir şey bulamıyorum. Baksana hâlâ kesmeye devam ediyor. Hem de hiçbir şey olmamış gibi. Nasıl bu kadar duygusuz olabilir babam anne! Halbuki bizi ne çok seviyor gibi görünüyor.

Herkes bir karıncayı dahi incitmez diyordu babama. Baksana babama anne baksana.

Uf uf uf! Ay ay ayyy! Yazık yazık!

-Nolmuş babana kızım nolmuş. Evet baban herkesin dediği gibidir. Gerçekten bir karıncayı dahi incitmemeye çalışır. Ha! Kendi işini de yapmaktan ve başkasına muhtaç olmamaktan en büyük hazzı duyar.

Neyse neyse Ayçiçek. Sen hele geç şuraya. Baban için hazırladığımdan bir tabak da sana doldurayım. Gelince tekrar konuşuruz.

-Peki anne peki. Uf uf uf! Ay ay ayyy! Yazık yazık!

-Mehmet kolay gelsin. Sana bir şeyler hazırladım. Biraz ara ver istersen.

-Hoş geldin karıcığım. Vallahi ben de çok bitkin düşmüştüm. Ellerine sağlık. Kokular da ne güzel geliyor.

-Afiyet olsun. Gittiği yer dert görmesin.

-Nemide! Ayçiçek’imden ne haber. Bir şeyler sayıklayıp duruyordu. Neden gelmedi seninle?

-Vallahi Mehmet Uf uf uf! Ay ay ayyy! Yazık yazık!  deyip duruyor. En kötüsü de sana öfkelenip duruyor. Babasına toz kondurmayan kız gitti babasına öfkesi dinmeyen başka bir kız geldi sanki. Allah sonunu hayreylesin.

-Çok garip bir durum bu Nemide. Beni bilirsin çocuklarımla ilgili durumlarda nasıl tavır takınırım. Hele kızlarım hele kızlarım.

-Bilmez miyim bey. Hem de pabucum dama atılmış kadar iyi bilirim.

-Bırak şimdi anlamsız kıskançlığı da şu Ayçiçek’imin durumu beni çok meraklandırdı. Bak bana yemek getirmede sana yardım da etmemiş.

Acaba Nemide bu aralar ona bir şeyler almadım diye mi yapıyor bunları.

-Yok canım Mehmet. Çocuk öyle içten Uf uf uf! Ay ay ayyy! Yazık yazık! diyor ki vallahi benim de yüreğim titrer oldu. Umarım kalıcı bir iz bırakmaz.

-Aman Nemide sen de. Büyütmüyor musun? Kalıcı iz bırakmak ne demek. Çocuktur. Birazdan unutur ve yine eski halini alır.

-İnşallah dediğin gibi olur Bey. Bu arada ellerine sağlık. Bahçe çok güzel oluyor. Hem biçtiğin otlardan hem de ayıkladığın ağaçların dallarından evimiz daha görünür oldu.

-Nemide! Galiba bahçeyi biraz ihmal etmişim. Hem otlar her tarafı sarmış hem de budanacak ve kesilecek ağaçlar o kadar çoğalmış ki vallahi nefesim kesildi. Ama şükürler olsun bir şeye benzeyecek gibi.

-Sen yaparsın da olmaz mı Mehmet! Ellerine sağlık bedenine sıhhat. İnşallah hep beraber güzel günler yaşarız buralarda.

-İnşallah Hanım inşallah. Bu arada kızımız dışarı çıkmadı. Sen gidip bir baksana. Merak ettim vallahi.

-Tamam o zaman. Sana kolay gelsin. Ben de merak ettim inan.

-Ayçiçek kızım. Ben geldim yavrum. Allah Allah! Ses yok. Bak yemeğini de yememiş.

Ah canım kızım! Nasıl da büzülmüş köşeye ve oracıkta uyuya kalmış. Dur bakayım ateşi var mı! Şükürler olsun yok. Galiba babasının yanında bahçede çok koşuşturdu ve yoruldu. Neyse uyanınca yemeğini yer. Şöyle başını düzelteyim, üstünü örteyim kızımın.

-Uf uf uf! Ay ay ayyy! Yazık yazık! Uf uf uf! Ay ay Ayyy! Uf uf uf! Ufffffff!

-Allah Allah! Ne oldu bu kıza. Şu yüzündeki acı yüreğimi dağlayacak vallahi. Uyansın hem babası da gelsin bir konuşalım bu durumu.

Ayçiçeği hiç olmadığı kadar huzursuz bir uykuya uyumuştu. Uf uf uf! Ay ay ayyy! Yazık yazık! deyip deyip uyanmış durmuştu. Ama uyanmak da istemeyen bir hal almıştı kendince. Saatler sonra akşama yakın Uf uf uf! Ay ay ayyy! Yazık yazık! çığlıkları atarak ve terler içinde kalarak uyanmış. Koşarak yanına gelen anne ve babası da çok korkmuşlardı bu duruma.

-Ah canım kızım! Sen kötü rüyalar mı gördün.

-Noldu Ayçiçek’im sana böyle. Terler içinde kalmışsın. Nemide hemen değiştir kızımın esvaplarını.

-Gel kızım gel. Hemen çıkaralım üstünü. Ah canım kızım.

-Ayçiçek istersen seni bahçeye çıkarabilirim. Bak ne güzel oldu bahçemiz. Bütün otları biçtim. Ağaçları budadım.

-Hı hı hı! Hepsini mi öldürdün baba. Hiç canlı olanı kalmadı mı?

-Ne öldürmesi Ayçiçek ne öldürmesi. Ben yaptığım işten bahsediyorum sen ne diyorsun.

-Anne annnneee! Hepsi mi ölmüş.

-Ah kızım benim. Sen ne kötü bir rüya görmüşsün. Uyanmış gibi görünüyorsun ama hâlâ o kâbusun etkisindesin.

Kızım ölüm dediğin şey babandan uzak olsun. O bizim en çok korktuğumuz şeydir. Hele öldürmek ne büyük bir felaket. Bilhassa babanın birilerini öldürmesi...

-Evet babam öldürdü onların hepsini. Babam öldürdü.

-Dur Nemide dur! Ayçiçek bize bir şeyler söylemek istiyor...

-Hay Allah Mehmet hay Allah! Biz nasıl anlamadık bu durumu. Kızımızın bunca üzüntüsü bundanmış. Gel de şimdi çık işin içinden.

Hakikaten ne çabuk unutuyoruz ömrümüzden geçen zamanları. Çocukluğumuzu gençliğimizi ve hülyalı hallerimizi.

Aman sen de bey! Sanki Ayçiçek biraz abarttı.

-Yok Nemide yok! Bilakis bize hakikati yeniden hatırlattı. Onlar o kadar saf ve masum bir şekilde hakikati yaşıyorlar ki asıl biz unutuyoruz dediğin gibi biz.

 -Baksana haline şu yaşında.

-Ne olmuş halime! Bakıyorum beğenmemeye başladın beni! Demek şimdi öyle olduk.

-Estağfurullah karıcım! Yanlış anladın beni!

-He he! Ben anladım anlayacağımı.

-Ben şunu demek istemiştim.

-Neyi!

-Bak evin içini bahçeye çevirdin. Çiçeklerinden adım atamaz olduk neredeyse.

-E nolmuş. İki de bir başıma kalkıp duruyorsun bunu.

-Bırak da bitireyim lafımı be kadın!

-Tamam tamam sustuk!

-O kadar çok ilgi gösteriyorsun ki çiçeklerine bazen etrafı görmez oluyorsun. Onlarla konuşuyor onlarla koklaşıyorsun. Onlarla gülüşüp onlarla ağlaşıyorsun. Yalnızlığını onlarla gideriyor arzularını onlara arz ediyorsun. Denk geliyorum onlarla konuşmalarına bazen. Ve seyrediyorum seni derinden, sesimi etmeden.

Bazen çocuklarla neredeyse ihmal edildiğimizi hissediyoruz. Hele yanlışlıkla bir tanesine bir zarar gelmiş bir dalı ve yaprağı kopmuşsa birinin kıyameti koparacak oluyorsun. Karşılık versek vallahi savaş çıkacak gibi oluyor. Sonra sakinleşiyor ve etrafa huzur veriyorsun stressiz halinle.

Sen bunca yaşına rağmen çiçeklerinle bu kadar bağ kurmuşsun. Kızımızın bahçedeki türlü türlü çiçekler ve yeşilliklerle o çeşit çeşit çiçekler açan ağaçlarla böylesine bir bağ kurması gayet fıtri değil mi! Bunun da ötesinde çok hayran kalınacak bir sevgi değil mi.

-Çok doğru bey çok doğru. Ne bilelim hem benim hem de senin boşluğuna geldi bu durum. Galiba çocuğumuza bu düzenin gereklerini anlatmalıydık önceden.

Bu arada yaşıma ne olmuş!

-Hayattan çok yaş almışız karıcım çok yaş. Artık kabullen bunu. Şimdi boş ver bunları da Ayçiçek’ime nasıl anlatacağız olanları. Baksana bana nasıl da öfkeli öfkeli bakıyor. Hem bahçeye taraf da bakmak istemiyor gibi.

-Zamana mı bıraksak Mehmet. Nasihat etme yerine normal konuşmalarımız arasında anlatsak mı bu durumun gereğini ve bahçeyi biçmenin, ağaçları budamanın bir temizlik işi olduğunu. Hatta Yeni gelecek olanlara bir yer açma işi ve güzel bir ortam hazırlama niyeti olduğunu.

-Bin yaşa aklınla be karıcığım. Hakikaten zamane çocukları nasihatten pek haz etmiyorlar. Ancak yaşayarak bu işi daha iyi idrak ediyorlar.

-Ayçiçek! Babanın kuzusu! Gelsene yanıma. Hele bir öpücük ver de yorgunluğum gitsin.

-Gelmem!

-O zaman ben gelirim.

...

Güncellenme Tarihi
  • 06 Ekim 2024, 08:03
Yazının Adı
Uf uf Uff! Ay ay ayy! Yazık yazııık!