“Tuz koktu” deyimi adalet arayışlarımda çıkmaza girdiğim durumlarda aklıma gelen bir deyimdir. Bir olaydaki yanlışı ya da kötülüğü düzeltmesi gereken kişiler ya da kurumlar bırakın düzeltmeyi o yanlışın ya da kötülüğün parçası haline geliyorlarsa tuz koktu deriz. Yaygın olarak "et kokarsa tuzlanır; ya tuz kokarsa ne yapılır?” şeklinde kullanılır.
Bugünlerde bu deyim sürekli kafamın içinde dönüp duruyor. Hemen hemen günün her saatinde! Gazze ile ilgili bir haber duyduğumda, önüme bir video ya da fotoğraf düştüğünde veya dersliklerde Filistinli öğrencilerimizi gördüğümde. Tuz koktu diyorum.
Canavarmış gibi hareket eden insanlar tarafından yönetilen bir hükümet olan İsrail devleti sekiz aydır bir milleti ve medeniyeti yok etmek için gece gündüz ölüm kusuyor. Onları durdurması gereken sözde dünyanın muktedirleri üzerlerine düşenleri yapmıyorlar. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri bırakın katliamı durdurmayı onları cesaretlendirerek savaşın daha da ağırlaşması için elinden geleni yapıyor. Avrupa Birliği sözde insani açıklamalar yaparken bir taraftan da İsrail’e bağlılıklarını bildiriyor. Birleşmiş Milletler etkisiz ve göstermelik açıklamaların dışına çıkamıyor. Müslüman olarak bilinen devletler için açıklama yapmaya bile gerek duymuyorum.
Otuz beş bin masum insan katledilmişken,
Yetmiş binden fazla insan sakat kalmışken,
İki milyonu aşkın insan topraklarından sürülmüşken,
İnsanlığın; insan hakları, akıl ve etik üzerine temellendirdiğini övünerek söylediği medeniyetin geliştirdiği hiçbir kurum bu zulmü durdurmuyor. Aksine sessiz kalarak ya da destekleyerek bu canavarı güçlendiriyor.
Bu durumda sözü uzatmanın anlamı yok. Çünkü tuz kokmuş. Bize düşen tuz koktuğu durumlarda ne yapmamız gerektiğini bulmak.