Dalmaçya kıyılarında antik çağlardan günümüze kadar mimarinin her dönemini görebileceğiniz bir açık hava müzesi... Tabii ki UNESCO-Dünya mirası listesinde. Helenistik dönemin ızgara planlı sokaklarını görebiliyorsunuz. Roma sütunlu yapılar, latrinalar, yani açık Roma tuvaletleri sonra Orta çağın Bizans yapıları, Gotik Mimarisinin öncüsü Romanesk mimarisi Orta çağın acık kıvrıla kıvrıla giden sokakları, soyluların süslü ama küçük barok tarzı sarayları... Hepsi o kadar iyi korunmuş ki, o eski sokaklarda yürürken yüzlerce yıllık taşların üzerinde kaymamaya dikkat etmek zorunda kalıyorsunuz. Yüzyıllardır kimlerin ayakları yürüye yürüye aşındırdıysa artık cam gibi kayıyor üzerinde yürüdüğünüz taşlar.
Günümüzde; bir market gotik tarz bir binanın içinde hizmet vermeye devam ediyor, market tabelasını da orta çağ flamasına uydurarak. Yaşam devam ediyor o tahta perdeli pencerelerin gerisinde. Kimisi otel kimisi de camının önünde rengarenk çiçekleri olan bir ev. Çamaşırlar camdan cama makaralı iplere asılmış, tepenizde bayrak gibi sallanıveriyorlar. Mercanlar, süngerler dükkanları süslüyor. Yürürken karşınıza aniden bir Ceneviz Kalesi çıkıveriyor. O daracık sokaklardan ne aralık o kaleye ulaştığına şaşırıveriyor insan.
Balık pazarı bin yıldan beri sabahın erken saatlerinden itibaren hizmet veriyor Trogirlilere.
Hani en büyük hayalimiz bir antik kente girdiğimizde 3D gözlüklerle virtual realitenin içine dalabilmek ya; işte burada çıplak gözle bile insan tarihin sayfalarında kayboluveriyor rahatça. Ama Trogir’in de küresel ısınma ile suların yükselmesiyle sular altında kalacağını öngörüyor uzmanlar. Bu kadar tarih katmanını suların yutacağını düşünmek üzüveriyor insanı...