Aracımla şehir içinde bir kavşağa doğru yaklaşırken trafik ışığı sarıya dönünce yavaşladım ve ardından kırmızı ışık yanınca durdum. Arkamdaki aracın sürücüsü on, on beş saniye kadar kornaya basınca açıkçası ne olduğunu anlayamadım. Işık tekrar yeşile dönünce korna çalan sürücü çok hızlı bir manevra ile sağ tarafıma geçip edep sınırlarını aşan bir el hareketi yaparak hızla uzaklaştı. Şaşkınlık içinde bir film sahnesi izliyormuşçasına kalakaldım. Şaşkınlığımın sebebi sürücünün kadın olmasından kaynaklanıyordu. Muhtemelen sarı ışıkta yavaşlamama kızmıştı. Bense bir hanımdan bu davranışı beklemediğim için ne yapacağımı bilemeden yoluma devam ettim.
Gideceğim yere varıncaya kadar yaşadığım bu olayı anlamlandırmaya çalışmaktan kendimi alıkoyamadım. Hatta aklıma geçmişte trafikte yaşadığım garip durumlar geldi. Küçük oğlumun ilkokula gittiği dönemlerde bir öğleden sonra oğlumu okuldan alırken okul müdürü kendi çocuklarını da götürüp götüremeyeceğimi sormuştu. Aynı mahallede yakın sokaklarda oturuyorduk. Memnuniyetle kabul ettim. Oğlum arabaya biner binmez emniyet kemerini takarken iki küçük sevimli komşum emniyet kemerlerini takmadılar. Şakayla karışık emniyet kemerlerini takmaları gerektiğini söylediğimde babalarının arka koltukta otururken kemer takmalarına gerek olmadığını söylediğini anlattılar. Lakin beni kırmadılar ve kemerlerini taktılar. İçimden inşallah müdür bey oğlumun trafik dersine girmez diye geçirdim.
Bu olaylarda üzüldüğüm nokta; bir hanım da olsa, iyi eğitimli bir okul müdürü de olsa insanımızın trafiğe çıkınca bir anda sorunun bir parçası haline dönüşüyor olmasıydı. Çünkü ülkemizde yaşanan trafik sorununun iyi eğitimli bireyler ve kadın sürücülerin sayılarının artması ile azalabileceğini düşünüyordum. Zaten bazı erkek sürücülerin kural tanımaz maço davranışları veya görgüsüz tutumları, alt yapı eksiklikleri, hukuki yetersizlikler, eğitimsizlik, trafik denetçilerinden bir kısmının duyarsızlığı ya da standart dışı davranışları, iyi niyetli olsalar da dikkatsiz ve aceleci kişilerin varlığı trafiği içinden çıkılmaz bir sorun yumağı haline dönüştürmüş durumda.
Günlük haberlerin değişmez gündem maddelerinden birisini maalesef trafik kazaları ve bu kazalarla ilişkili adli vakalar oluşturuyor. “Alkollü sürücü vahşeti”, “kırımızı ışıkta yaşanan dehşet”, “trafik kazasında bir aile yok oldu”, “ehliyetsiz sürücü durakta bekleyen yolcuları ezdi” ve benzeri manşetleri okumak ya da bu başlıklarla verilen haberleri izlemek bizler için artık sıradan hale geldi.
Aslında yetkililerin iyi niyetlerinden ve soruna çare bulmak için canla başla çalışıyor olmalarından memnununum. Bir tarafta kanunlarla, diğer tarafta alt yapı yatırımları ile ama en önemlisi de eğitim faaliyetleri ile sorunun üstesinden gelmeye uğraştıklarını görebiliyorum. Bu aşamada tüm yapılanlar önemli buluyorum lakin eğitime daha fazla ağırlık vermemiz gerektiği de düşünüyorum.
Öncelikle trafik eğitiminin sadece kuralların ve yaptırımların aktarıldığı teknik bir konu olarak ele alınmasından vazgeçmeliyiz. Mevcut eğitimin içine edep kazandırma ve empati duyarlılığını geliştirme süreçlerini de dahil etmeliyiz. İnsanlarımıza trafikte yaptığımız hatalar ve yanlışlar neticesinde birilerinin ölebileceğini, yaralanabileceğini, zarara uğrayabileceğini, üzülebileceğini idrak ettirmeliyiz. Bu durumların yalnızca hukuki sorumluluklar doğurmayacağını aynı zamanda kul hakları oluşturacağını, ortaya mazlumlar çıkarabileceğini de kavratabilmeliyiz.
Yaratanımızın bizi tanımladığı şekli ile pek aceleci olduğumuzu anlatabilmeyiz. Bu aceleci yönümüz nedeniyle davranışlarımızın kendi başımıza ve diğer insanların başlarına belalar açabileceğini göstermeliyiz. Nihayetinde trafik eğitimi ile en güzel erdemlerden biri olan sabrı ilişkilendirerek trafik kültürümüze sabrı kazandırmalıyız. Yoksa maalesef kadın sürücülerimiz de, eğitimli bireylerimiz de giderek daha fazla düzeyde mevcut trafik sorunun parçası haline dönüşecekler.