Tayland’dan Laos’a geçmek için vizeye ihtiyacımız olduğundan, Bangkok da Laos Büyükelçiliği’ne vize başvurusunda bulunduk. Laos vizesini beklerken yakın çevrede bir yerleri gezip geri gelelim dedik. Bangkok’a ve Thongburi tren istasyonundan bindik tahta koltukları olan bir trene. Meşhur Kuwai Köprüsü’nün olduğu, Kanchanaburi’ye gittik.
Kuwai Köprüsü’nün nostaljisini bozmamışlar, 1950’lerin treniyle, yine 1950’lerde çekilen Kuwai Köprüsü film şeridinin, içine girebilelim diye. Islığıyla meşhur Kuwai Köprüsü filminin Holywood senaryosu yazılırken, senarist senaryoyu biraz değiştirmiş. Savaşta, 2. Dünya Savaşı müttefikleri ve Japonlar var bölgede ama meşhur filmde askerlerin hepsi Amerikalı. Japonlar; esir aldıkları Amerikan askerlerine, Kanchanaburi’nin ortasından geçen Khwae Yai nehrinin üzerine bir köprü yaptırmak istiyorlar. Burnundan kıl aldırmayan, filmin yakışıklı jönü, Holywood baş aktristi, bir tatil havasında geçen esaretlerinde, askerlerinin canı sıkılmasın diye lütfen kabul ediyor Japon komutanın bu teklifini… Gerçekte ise Burma-Siyam demiryolunun yapılışı sırasında, açlıktan, koleradan, ağır çalışma şartlarından 10.000’den fazla Batılı asker ölmüş, 100.000’e yakın da sivil halk ölmüş. Anısına bir mezarlık müze var Kanchanaburi’de; Jeat War Müzesi.
Biz yine dönelim filmimize; Amerikalı Komutan, kendini o kadar kaptırıyor ki Kuwai Köprüsü’nün yapımına, yıkılmasın diye tüm maharetini gösteriyor, çok sağlam yapıyor. Halbuki bilmiyor ki; 2. Dünya Savaşını, Müttefik Kuvvetler kazanacak, Mihver Devletlerinden olan Japonya yenilecek ve İngiliz bombardıman uçakları, Kuwai Köprüsünü bombalayıp yerle bir edecekler, tren yolu ulaşımını kesecekler…
İşte böyle gerçek bir hikâye üzerine kurulmuş ıslıklı filmin senaryosu. Filmin hikâyesi burada bitmiyor. 2. Dünya Savaşından sonra, savaşın gerçek galibi ‘Amerikan Rüyası-Holywood’ filmi çekmek için, Sri Lanka’yı seçiyor, orada bir nehrin üzerine film setini yani Kuwai Köprüsü’nü kuruyor, film çekilirken, fakir Sri Lankalılar çok seviniyor; Amerika bu filmi çektikten sonra, Kuwai Köprüsü’nü de bize bırakır gider diye, ama film çekimi bittikten sonra, Amerikalılar, yine ıslık çala çala, köprüyü söküp götürüyorlar, Sri Lankalılar da arkalarından bakakalıyorlar…
Eski zamanın Siyam’ında, şimdinin Tayland’ında olan Kuwai Köprüsü ise savaşta gerçekten İngiliz Bombardımanı ile yıkılıyor. Siyam, eski adını bırakıp, güçlü Tayland kurma heyecanıyla, köprüyü tekrar çelikten yapıyorlar, hem demirağlarını güçlendiriyorlar, hem de şimdilerde turizmden milyonlar kazanıyorlar bu köprüyle.
Bizim bindiğimiz tahta koltuklu nostaljik treni 8-10 istasyon daha gidiyordu ama biz köprünün olduğu istasyonda indik, ertesi gün trenin geçişini bekledik. Sabah 10.00’da death train-ölüm treninin peşine düştük. Trene ‘ölüm treni’ adını takmışlar turistik olarak. Sabah saat 10.00’da tren köprüye ulaşıyor ama, köprüden geçmesi imkânsız çünkü herkes köprüye sıralanmış, treni bekliyor. Düdüğünü öttüre öttüre yavaş yavaş köprüye giriyor, camlardan bakan turistlerle, köprünün üstünde bekleyen turistler, mutluluk, coşku içinde birbirlerine el sallayıp, birbirlerinin fotoğraflarını çekiyorlar. Yarım saate yakın bu coşku devam ediyor, sonra görevliler köprünün üzerindeki turistleri boşaltıveriyor ve tren diğer istasyona doğru rol alıyor ya da yol alıyor.
Orjinal müziği benim telefonumdan destekli, diğer telefonla, trenin geçişinin klibini çektik. Kimimiz aşağıda, kimileri trende, karnaval havasında geçip giderken tren... Biraz ileride, buralarda savaşta ölen binlerce kişinin anısına , Jeat War müzesini ziyaret et sonra gel bu trenin geçişini karnaval havasında kutla, ne bileyim işte, biz insanoğlu…
Tren gittikten sonra, köprü kenarında kalan bizlerin içi bir buruk oluyor, biraz daha demiryolunun üzerinde avare avare dolaşıp resim çekiyoruz, sonra dağılıyoruz ve atlayıp motorumuza, Kanchanaburi’nin doyumsuz doğasında yol alıyoruz.
Yolda mezolitik, neolitik dönemden insan yaşamına rastlanan bölgeyi de gezdik. Adı; Ban Kao. Burayı keşfeden de yine 2. Dünya Savaşında esir düşen Hollandalı bir arkeolog. Demiryolunu yaparken rastladığı kalıntıları araştırmak için, savaş bittikten sonra tekrar Kanchanaburi’ye gelmiş. Bu kez Thailand’lı arkeologlarla birlikte kazı yapmış. Burma-Siyam demiryolunu yaparken salladığı kazmasını bu kez 4500 yıl öncesinden kalma çanak çömlek, mezar bulmak için sallamış. Ve o toprakların tarihini tekrar yazmış; savaşın yararları mı desek...
Ban KAO’yu da gezdikten sonra, az gittik uz gittik 7-8 km. yol gittik, bu kez Prasat Muang Sing’ e geldik. Kmerlilerin, Uzakdoğu’da şaşalı hükümranlık kurduğu dönemlerden 12. 13. Yüzyıldan kalma antik bir kent. Bayon mimarisiyle yapılmış, çok iyi korunmuş bir Khmer kenti, pek huzurlu bir yer. Oradan çıkıp yine Khwae noi’ye, Kuwai Köprüsünün altından geçen nehri takip ederek çok güzel bir tatil köyüne yolumuz düştü. Bizim amacımız nehir boyunca gitmekti, nehir, akan suyunun tüm bereketiyle bize neler göstermedi neler? Yemyeşil çimenlerin üzerine yatıp biraz dinlendik, mükemmel peysajlı kafesinde kahvelerimizi yudumlarken bir de ne duyalım, bizim kara trenin düdüğü, işte yine geliyordu artistik trenimiz. Tatil köyü, trenin yamacın tepesinden, süzüle süzüle geçtiğini görecek bir yere konumlanmış, ama bize trenin geçişini aşağıdan izlemek yakışmaz. Oradaki rehavetimizi bir anda bırakıp, yamaca doğru tırmanmaya başladık, trene yaklaşmalıydık. Biraz evvel yan masadakilerle kahvemizi yudumlayıp dinlenirken, birkaç dakika içerisinde, yamaca tırmanıvermiştik bile… Kafedeki, yan masa komşularımız, masalarından cep telefonlarıyla çekebildiklerini çekiyorlardı, bize el sallıyorlardı sakince. Pek güzel açılardan gördük nazlı treni, meşhur treni. Filmin en güzel sahneleri bu açıdan çekilmiş belli ki.
Anılarımız 1950’lerin filminde, yüreğimiz o anda… Daha iyi hissedebilmek için yamaç boyunca, birlikte koştuk trenle, düdüğünü öttüre öttüre gitti önümüzden. Günde iki seferi var bizim nostalji treninin, sabahkini köprüde yakaladık, öğleden sonrakini de burada tatil köyünde yakaladık. Tren geldi geçti ama biz fincanlarımızda yarım kalmış kahvelerimize geri dönmedik, yine rayların üstünde, biraz evvel titreye titreye geçen trenin son tınılarını belki duyarız diye demiryolu boyunca yürümeye başladık. Khwae Noi nehri önümüzde kıvrıla kıvrıla akıyordu. Tam nehrin döndüğü yerin tepesinde bir mağara, mağaranın içinde de bir Buda var. Mağara, 2. Dünya Savaşı sırasında Burma-Siyam demiryolu yapımında çalışan esir askerlerin kamp yeri olarak kullanılmış, savaş bittikten sonra mağara yine tapınak olmuş. Her gördüğümüz budaya teşekkürlerimizi sunuyoruz. Bu Buda’ya da teşekkür ederken, baktık ki; bu kez, fortuneteller-falcı bir Buda’ya teşekkür etmişiz. Buda heykelinin önünde ki kutularda, kadın için ayrı, erkek için ayrı çubuklar var. Silindir kutunun içindeki çubukları öyle bir sallamak gerekiyor ki, içinden sadece 1 çubuk düşecek, o çubuğun numarasına göre, panodan gidip geleceğini okuyabilesin…
Ben geleceğimi geçmişimi, tayca okudum; şimdiye kadar gezmişsin, bundan sonra da gez diyordu. Tren de geldi geçti iki kere, belki yarın yine görürüz bu ünlü treni bir yerlerde kim bilir?