İftara yaklaşan takatsiz bedenim eczane kapısında belirmişti ki, zayıf bir hanım sesi “Kardeş ilaç alacağım, yardımcı olun” diye seslendi.
Beyin hücrelerim saatlerdir eksikliğini hissettiği şekersizlikten midir? Yoksa taşlaşmadan nasır tutan yüreğimden midir bilinmez. Duyduklarımı beynime iletemiyor, mukayese değerlendirme yapamıyordum.
Hanım abla, yanımda duran gence yardım ihtiyacını sıralar iken bir an şaşaladım ne diye yanımdaki tepki vermiyordu!
Benim göremediğim bir husus mu var diye iftar saatine yaklaşan bedenim ve beyin arasındaki koordinasyonsuzluk sonrasında algılarımı arttırmaya çalışarak kısık bir sesle buyurun diyebildim.
Çocuğunun ilaçlarını alamadığını söylüyor ama karşımda tanımadığım başka biri de başını olumsuz ifadesiyle sallıyordu.
Yüreğim pozitif yaklaşırken çevremdekiler verme yapma paylaşma diye telkinde bulunuyordu.
Son bir gayret hanımı eczaneden içeriye buyur ederek eczacıya reçeteyi verdim.
Ama hâlâ sorular zihnimde kavga ediyordu.
İçimi rahatlatmak amacıyla eczacıyı kenara alıp durumu izah ettim. Deneyimli bir kişiydi hemen sisteme girdi. Hanım ablaya birkaç soru sordu. Sonrasında olumlu bir şekilde hafifçe tebessüm etti.
Artık ilacın doğru ellere gideceğine ikna olmuştum.
Rabbim bir hayır kapısını aralamıştı.
İftar saatinde imtihandan geçiyorduk.
Öylesi olumsuz şeytana takla attıran dolandırıcılık hikâyeleri dinliyor ve izliyorduk ki keriz olamamak adına tüm kapıları kapatır olduk.
Haberlerde izlediğimiz savaş sahnelerinde ölen çoluk çocuk adeta Hollywood sahnesinden çıkıyorlarmış gibi aval aval bakar olduk. Kanıksadık.
İçimdeki yürek nasırlaşıyor, putlaşıyor.
Adeta fiziki putlara tapar oldum.
Olaylar karşında,
“Olur olur gider
Ölür ölür gider
Bu devran böyle gelmiş böyle gider.”
Ağrıma gider...