Macaristan’ın Pest şehrinde Ortaçağ mimarisi ile Tuna Nehrinin kenarında şipşirin bir kasaba. Sanat galerileri, Arnavut kaldırımlı sokakları, kilisesi, çan kulesi, kapıları ile tam bir turistik destinasyon. Genelde çok kalabalık oluyor ama biz yağmurlu bir sonbahar gününde hafta içinde ziyaret ettik. Yorucu kalabalık ile karşılaşmadık. Meydanı çok güzel, şemsiyelerle değil abajurlarla süslemişler. Antikacıları, özgün hediyelik eşyacıları, sanat galerileri, restoranları, pastaneleri pek güzel.
Macaristan’ın pasta kültürü çok leziz. Her gün öğleden sonra 4’te bir pastaneye girip, nefis pastalarından tattık. Szentendre’de 12.00 gibi bir pastaneye girdik, gözümüze elmalı turtaları kestirdik, dönüşte gelir nefis turtaları, kahveyle birlikte yeriz dedik ve kendimizi o büyülü sokaklara attık. Yağmur, çan sesleri, göz alıcı hediyelik eşyalar, Avrupa’da o günlerde yağan tüm yağmurları toplayıp çılgınca akan Tuna Nehrinin kenarında yürüdük. Osmanlı zamanında Sırplar bu kasabaya kaçmışlar, Sonraki yüzyıllarda Almanlar kaçmış bu kasabaya. Anlaşıldığı gibi kaçıp, vaadedilen cenneti bulup yerleşmişler. Ama sonunda Cenneti kazanan Macarlar olmuş. Sırp ve Alman nüfus 100’lü sayıları geçmiyor günümüzde..
Biz hoplaya zıplaya sokaklarda gezip, elmalı turta hayaliyle pastanemize girdik ki bir de ne görelim; vitrindeki elmalı turtalar bitmiş, hayal kırıklığı ile başka pasta seçme derdine düştük. Yine bulduk güzel pastalar, oturduk kahvemizle içerken, bir de ne görelim? Yan masada annesiyle bir çocuk oturuyor, bizim son kalan iki elmalı turta da çocuğun tabağında, afiyetle yiyor. Annesi okuldan almış, pastanede bir şeyler ısmarlamış çocuğuna. Şansa bak ki, çocuk da bizim son kalan iki elmalı turtayı mideye indiriyor...
Afiyet olsun küçüğe, o daha yiyecek büyüyecek.