Kavramlar ve meslekler üzerine kesin tanımlara ulaşmak için gerekli bilgileri edinemediğimizden kavram kargaşası yaşamamızın her döneminde bizim karabasanımızdır. Sanatla uzaktan yakından ilgili, ilgisiz herkes bu unvanı kullanabiliyor. İşin korkuncu, kimse de buna itiraz etmiyor. Böylece birileri de sanatçı zannediyor kendini.
Sanatçı çok geniş kapsamlı bir söz.
Osmanlıca sözlükte “san’at”ın karşılığında; sanat, ustalık, hüner, marifet yazılı. San’atkâr, sanatçı, usta artist diye tanımlanıyor.
Türkçe sözlük’ün sanatçı maddesini buraya aktaralım:
“Güzel sanatların herhangi bir dalında yaratıcılığı olan, eser veren kimse. Sinema, tiyatro, müzik gibi sanat eserlerini oynayan, yorumlayan, uygulayan kimse.”
Yukarıdaki tanımların ışığında kavramı aydınlatırsak, zaman zaman basınımızda bazı kimselerin başına eklenen, sanatçı sözünü ne kadar haksız ve hovardaca kullandığımızı anlarız.
Sanatçı, yaratıcıdır. Bir de icracı diye bir deyim vardır. Dilin ayrıntısına özen göstermediğimizden, sanatçıyla ilgili her konuda; ne yazık ki basınımız sanatçı sözünü öylesine geniş tutmaktadır ki, kavram, önemini kaybetmekte, hatta yozlaşmaktadır.
Üstelik, nedense, yazarlar, şairler, sanatçı kavramına bir türlü dahil edilmezler. Sanatla ilgili bir toplantı mı düzenlenir; boy boy fotoğraflar yayınlanır, altında bütün sanatçılar katıldı diye de toptancı bir yargı yer alır.
Toplumumuz, magazin basınının yanlış yönlendirmesinden, sanatçı kavramından, hafif müzik dünyası ile sinema dünyasına anlar. Sanatçı kavramının içine ressamlar, tiyatro, orkestra yönetmenleri de pek girmez.
“Sanat dünyası sevinçli” veya “üzgün” başlığını görünce o yazıyı okumak içimden gelmiyor. Çünkü biliyorum mankenler başta olmak üzere belli adlar, bu şemsiyenin altında bize sunulacaktır. Niye sinirleneyim, durup dururken.
Ölümlerin ardından da aynı yabanlık, aynı bilmezlik, aynı aymazlık tekrarlanır.
Böylesine yüzeyde ve anlamsız soruşturmalarda, mankenlere başta yer verilir. Yazılar bir podyum listesine dönüşür. Arkadan hafif müzik sanatçıları, arkadan sinemanın tanınmış birkaç adı gelir ve değişmez ağıtçılar listesi noktalanır.
Ressamlar ne düşünür, yazarların, şairlerin görüş açıları nedir, klasik müzik sanatçıları olaya ya da o kişiye nasıl bakıyor? Bu müziği hiç mi hiç ilgilendirmez.
Basının görevi, işlevi, sadece ortada dolaşan adları sayfaya geçirmek değildir, gerçek değerleri de kamuoyuna iletmektir; yazarını, şairini de okuruna tanıtmak zorundadır.
Sanatçı kendisi yaratandır, ya da icracı-sanatçıdır, o da yaratılanı en iyi icra eden kişidir. Böylesine tanımlara giren kişilerin, adının anılmadığı hepimiz biliyoruz. Eğer sanatçı kimliğini böylesine cömert dağıtırsak, gerçek sanatçılara haksızlık değil hakaret etmiş oluruz.
Bir ömrü sanata adayanların adı anılmazken, bir gösteri, bir şarkı ya da bir defileyle sanatçı unvanını kazananların bulunduğu bir toplum, saygınlığını kazanamayan bir aşirete dönüşür. Kavramların saptanmasında ciddi ölçütler kullanmazsak, onların sınırını iyi çizemezsek, toplumun tepkisi bizi uyarır.
Basının da soru sorulacak sanatçılara saptarken, bir bilene sormasını tavsiye edeceğiz. Ortalarda dolaşan, podyumlarda, sahnelerde gördüklerimizin hepsi sanatçı değildir.
Lütfen biraz da resim atölyelerini gezelim, iyi konsere gidelim, kitapçı vitrinlerine bakalım.
Lütfen ulufe gibi savaş sanatçı unvanlarını dağıtmayın. Bir kez verdiniz mi geri alamazsınız.