Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Psikanalitik (Yayılmacı) Okuma

Psikanalitik (Yayılmacı) Okuma

Yıllardır psikanaliz üzerinde okuma denemeleri yapmaya çalışırım. Lisansüstü derslerde bu okuma denemelerimi derinleştirmek gayretinde olurum. Kendimin ve dahi öğrencilerimin çok faydalandığını ancak bir o kadar da zorlandığını görürüm. Bu durumun temel nedenlerini de merak etmedim diyemem.

İnsanlık tarihinde psikanalizden çok daha önce insanın bu gizemli tarafıyla ilgili ciddi araştırmaların yapıldığı ve ortaya kanonik eserlerin konulduğu gerçeği hep perdelenir. Bu, psikanalizin yayılmacı politikasının bir ürünüdür desek çok haksız sayılmayız. Bir kesintili tarih var galiba insanın ruhiyat tarafıyla ilgili psikanalitik araştırmaların serüveninde.

Aristoteles’ten İbn-i Sina’ya; İbn-i Arabi’den İbn-i Rüşd’e kadar birçok ilim ve felsefe insanın nefsi üzerine araştırmalar yapmışlar ve dahi eserler ortaya koymuşlar. Bütün gayretleri nefsin bir cevher veya araz mı olduğunu anlamaya çalışmaktır. Bundandır ki temel duyulardan hareketle duyguları açıklamaya çalışmışlar. Temel duyular bağlamında varlığı tanımlarken insanın ayırt edici taraflarını bulmaya gayret etmişlerdir. Madde, bitki, hayvan ve insan ekseninde görme, işitme, tatma, koklama ve dokunma duyularının ayırdına çalışmışlardır. Besleyen-beslenen-kendisiyle beslenen tecrübelerinde nefs-beden-gıda üçlemi arasındaki cevher-araz ayırımını yapmaya çalışmışlardır.   

Psikanalizin ortaya çıkmaya başladığı 18. yüzyıl bilhassa sistemleştiği 19. yüzyıl batı insanının zihninin atomize edildiği ve normalize olmaktan uzaklaştığı bir dönemdir aynı zamanda. Bu dağılmışlıktan kurtulmanın her yoluna Makyavelist bir yaklaşımla sarılan batı insanı psikanalizi de bunlardan biri sayar.

Psikanaliz ise yayılmacı politikası gereği krizi fırsat bilir ve hastalığı tedavi etme yerine bütün alanlara yayılmayı hedefine koyar. Psikanaliz ilk başlarda reddedilmenin acısını her alanda yetkin olma iktidarıyla var olmayı yeğler.

İnsanın, bilhassa nefsi hasta olan insanın anlaşılmaya dair ihtiyacını psikanaliz karşılamaya başlar bu yüzyıl ve devamındaki 20. yüzyılda.

Modernizmin benliğini parçaladığı batı insanı hızlıca özne konumundan nesne konumuna düşer. Özne-nesne diyalektiği çok hızlı olarak işlerlik gösterir nesnenin lehine. Batı insanının benliği, çeşitlenen ve her yeni çeşidiyle özne olmaktan pay alan nesne karşısında çaresiz en çok da psikanalize sarılır.

Batı dünyasının paylaşım savaşları ve yayılmacı sömürücü anlayışı psikanalizi de etkiler. Tırnakları ete saplanan psikanaliz insanı tahlil etmekten bilhassa nefsi hasta olanı tedavi etmekte yetinmeyip ortaya koyduğu ilkelerle bütün insanlığı tedavi etmeye başlar. Özellikle ortaya koyduğu psikanaliz kurallarını sadece ana uygulamak yerine hem maziye yayar hem de geleceğe uygulamaya koyar. Bununla da yetinmeyen psikanaliz insanın en estetik ve masum alanı olan edebiyatın alanına tecavüz eder.

Yayılmacı politika güden her şey karşının cevherine değer vermeden kendi arazını kabul ettirmeye çalışır. Başkası için araz olan kendi cevheri onun için tek doğrudur.

İnsan fark edilmek ister. Bu fark edilme estetik bağlamda ve güzellik unsuru esaslı olunca ortaya dilin gücü çıkar. Güzel sanatlardan biri olarak tarif edilen dilin bu tasarruf alanları somutlanınca bilhassa kurgusal ve mimetik bir estetikle somutlanınca adı edebiyat olur.

Psikanaliz ise insanı tedavi etmek ister. Eski mental formuna kavuşturmak için insan cevherinin arızalı alanlarında yoğunlaşır. Acıyı azaltmak veya yeni acılara engel olmak amacıyla insanı fark eder.

Psikanaliz insanın hastalıklı tarafını tedavi ederken gizemli tarafını da tanımaya çalışır. Bu tanıma uğraşı esnasında çoğu zaman tanım aralığından sapar ve tedavi için tespit ettiği tanıları sıhhatli tarafa da uygulama çabasına girer.   

Bu bağlamda psikanalizin en çok yozlaştırdığı hatta değersizleştirdiği alan edebi metinler ve anlatılar alanıdır.

Psikanaliz ile uğraşanların kahır ekseriyeti tıp kökenlidir. Tıp ilminin kendine dair insanı tanıma parametreleri ve bilhassa insanın arızalarını tedavi etme yöntemleri vardır. Hasta insanlık için büyük bir umut ve konforlu yaşamayı tekrar yakalama imkânı olan bu postulalar ve hipotezler alanı kendi disiplini içinde çok değerlidir.

Tıbbın insanı hayretler içinde bırakan bu gayreti ve sürekli gelişim göstermesi bir kez daha sıhhatli insanın mucizevi tarafını ortaya koyar.

Bunca tıbbı gelişim insanın hastalıklı tarafının sağaltımı daha doğrusu eski konforunu yakalaması içindir diyebiliriz. Bu çaba karşısında eğilirken ve bütün sıhhatli insanların emeğini takdirle karşılarken tıp ve diğer bütün insani ilimlerle uğraşan ve normalliğin harikalığını estetik düzeyde ortaya koymaya çalışan edebi anlatılara duyulacak saygının normal insanlara verilecek değer olduğunu söyleyebiliriz.

Bundandır ki denilebilir psikanaliz, kurallarını umumileştirerek bir alan ihlali yapmaktadır. Hem de en sağlıklı ve estetik bir alan olan insanın güzellik karşısındaki anlama çabalarını birer nevroz ve psikoz göstererek yapmaktadır.

Aslında psikanaliz bir okuma uğraşıdır sosyal bilimler bilhassa edebi anlatılar için. Nitelikli-yetersiz-eksik bir okuma uğraşıdır.

Nitelikli bir okuma uğraşıdır. Tabii ki psikanaliz ilmi yetkinliği olanlar tarafından yapılıyorsa bu okuma. İnsan üzerine bir çalışma alanı olan bu niteliğin kabul edilebilir tanım-tahlil ve tespitleri vardır. Bunlar da insanlık için faydalıdır.

Yetersiz bir okuma uğraşıdır. Çünkü insan otomat bir varlık olmadığı ve sürekli gelişim gösterdiği için bilhassa mental gelişim gösterdiği için bu yeterlilik ilmi olarak yetersizliktir.

Eksik bir okuma uğraşıdır. İnsanın hastalık tarafının iyileşmesi için uğraşan psikanaliz sağlıklı tarafının bütün boyutlarını bilmediği için eksiktir. Bilhassa en normal ve estetik tarafı olan anlatı tarafını kendi tedavi yöntemlerine indirgeyerek açıklamaya çalıştığı için ve diğer disiplinlerin parametrelerini görmezlikten geldiği için eksiktir.       

Sağlıklı insanı değil “maraz”lı insan ruhunu kendine “nesne” edinen psikanalizin “yayılmacı” (hatta istilacı) yönü edebî metinlerin analizinde özellikle de acemi ellerde estetik metinlere sirayet edişi, güzelliği yozlaştırmakta hatta bozmaktadır.

Psikanaliz ile ana akım/modern tıp, “sağlıklı insan” yerine “hasta insan”ı iyileştirme gayreti içinde oluşuyla benzeşir hatta zamansallık bakımından paralellik arz eder. Halbuki bugün tamamlayıcı tıp olarak yaftalanan ve ötekileştirilen kadim ve “gerçek” tıp, sağaltıcı formüller üretmekle birlikte öncelikle koruyucu reçeteler sunmaktaydı. Bugün “pozitif psikoloji” olarak adlandırılan ana akım psikolojiye ve psikanalize tamamlayıcı psikoloji akımının ve kadim tıp uygulamalarının yükselişi, bana biraz insan evladının ‘uyanış’ı gibi geliyor.

Asıl meselemiz olan psikanaliz gibi marazi ve istilacı ve bir o kadar da tartışmalı teorinin nasıl olup da tüm sanat dallarının ve edebiyatın kılcal damarlarına nüfuz ettiği konusu ise temelde moderniteyle gelen parçalanma ve bireyin nesneleşmesi ile ilgilidir sanırım. İnsan ruhu gibi onu anlamaya namzet psikanalizin de muammalar içermesi ve üstelik sanatçının ruhunun ve dolayısıyla sanat eserinin gizemli derinliklerine nüfuz etmeyi vaad etmesi de cabası.

Psikanalist Arno Greun şöyle der: Sık sık edebiyata başvurmam dikkat çekebilir. Edebiyat ve şiirin insan gerçeğine psikoloji alanındaki araştırmalardan daha yakın olduğuna inanıyorum. Psikoloji biliminin “gerçeklik” mitine; buradan üreyen iktidar yapılanmaları mitine yönelimi çok baskın.

Ancak sanatçı, insani gereksinimlere ve güdülerle ilişkisini koruyandır. Bir yazar, yaratıcı gücünü “egemen görüş”ün aldatmacalarına karşı mücadele etme amacıyla kullanmak istediği için yazmaz. İnsanlık deneyiminin bütünlüğünün farkında olan bir dilden konuşur.

Güncellenme Tarihi
  • 17 Eylül 2023, 00:10
Yazının Adı
Psikanalitik (Yayılmacı) Okuma