Hoş geldin diyerek başlayalım mübarek Ramazan ayına…
Nefsi aç bırakıp; iman nuruyla kalpleri doyuran, merhameti öğreten Rahmet ayı hoş geldin.
Bizi bir aylığına da olsa nefse kölelikten kurtaran; insan olduğumuzu, Abd-i Aciz olduğumuzu hatırlatan oruç mevsimi hoş geldin.
Açlık değil mi idi hiçbir şeyin boyun eğdiremediği nefsime kul olduğunu söyleten. Huzurun imanda, özgürlüğün Allaha kullukta olduğunu kalbimize dokuyan Şehr-i Ramazan hoş geldin.
Ramazan ayının ve içerisinde yapılan oruç ibadetinin mutlaka çok hikmetleri vardır. Özellikle ibadet ve duaya karşı üşengeçlik bulutlarının daha kolay dağılması hep dikkatimi çekmiştir. Ramazan ayında kulluk bilincinin şuurunu daha çok hissetmemiz bunda büyük etken olabilir.
TRT’de yayınlanan “Yunus Emre Aşkın Yolculuğu” dizisinin bir sahnesinde Şeyh Tapduk Emre kulluğu öğretiyordu soranlara:
“…Kulluğun manası tapmaktır deriz. Tapmanın manası ne ola ki? … Nedir tapmak? Bilmektir, bulmaktır. Bilmeden tapma olur mu? İnsan bilmediğine tapar mı? Allah’a (c.c) taptık, Allah’ı (c.c) bildik. Niçin? Çünkü Allah’a kuluz. O vakit bilmek için yarattı. Hadisi kutside demez mi? Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeyi sevdim. O sebepten varlığı var ettim, yarattım.
İyi de bu bilme nice bir bilmedir? İşte bütün mesele bilmeyi bilmede. Eserin içinde sanatkarı görme. Sanatkâr bilinmeyi istemese idi icra eder miydi? Bilici olan kim? İnsan. Muhatap kılmış kendine. Değil mi ki hakikatin muhatabı insandır? O vakit insan deyip tek kelimde geçivermeyeceksin öyle. Hele bir bak onun macerasına. İlkin çamur idi. Çamur dediğin ne ola ki? Bir avuç toprak, bir avuç su. Sonra yedi deverandan geçti, ete kemiğe büründü. Bak hele çıktığı yola, vardığı menzile. Ya ne deyi geldi de insanda durdu onca yolu. Bunu bile deyi elbet. Padişahı bile, ona tapa. Ona kul ola deyi.
Ya onu bilende ne ola ki? Ne olacak canlar? Onu bilen kendini bilmez mi? Kendini bilen onu bilmez mi? Ne der? Nefsini bilen Rabbini bilir. Rabbini bilen de nefsini bilir elbet. …”
Rabbimize kul olmak için getirildik dünyaya. Hakkıyla yapabildiğimiz kadar güvendeyiz yapamadığımız kadar zorda. Yukarıdaki alıntıda da belirtildiği üzere önce kulluğun ne olduğunu bilmek gerekli. Bu sadece kitabi bilgilerle bilmek değil; ruhunla, bedeninle ve kalbinle bilmek, hissetmek. Kulluk hakikatini bulamayan insan, beşeri aşka kul olur, makama kul olur, paraya kul olur; hiçbirine olmaz ise kendine kul olur.
Dümdüz kitap okumak ile öğrenilmiyor hayat suyunun nasıl içileceği. Tefekkür gerekiyor, uygulama gerekiyor. Hepsinden önce nefse dur diyebilmek gerekiyor. Nefse dur diyebilmek ise kolay olmuyor.
Nefis verdik sıra daha çok istiyor, aldık sıra iyice şişiyor. Kula araç olarak yetecek dünyayı amaç edindiriyor. Ne zihninde yer bırakıyor Hakka, ne ruhunda… O nedenle nefsi eğitmeden yol gidilemiyor hakikate.
Hakikat yolunu bulmak ya da en azından o yolda olduğunu tüm hücrelerinde hissetmek için nefsin bitmek bilmeyen isteklerini ve hatta istemediklerini yolun kenarına koymak gerekiyor.
Birçok rahmetle birlikte özellikle nefsi hesaba çekebilmek için Oruç ne büyük nimettir. Aç bırakılan nefis sustuk sıra akıl izana, kalp gözü batına açılıyor. İşte o zaman kul, kul olduğunu hatırlamaya başlıyor.
Resulullah’ın (sav) “Tefekkür (düşünme) gibi ibadet yoktur.” hadisini de düşünürsek; Ramazan ayında ibadet etmenin yanında bolca tefekkür ve kendini muhasebenin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor. Yani ne halde olduğumuzu anlamak için biraz varlığımızın halini okumak, gözlemlemek gerekiyor. Bir an durmak, dünya yarışından uzaklaşmak gerekiyor.
Ey nefsim; Her şeyi yaratan, yoktan var eden, Alemlerin Rabbinin bir kulusun. Kendinden bilme edindiklerini. Büyütme o kadar kendini. Bilirsen şeref de huzur da sana, bilmez isen zelil olmak da mutsuz olmakta sana.
İbrahim SAYAR’ın Her şey O’ndan şiiri ile bitirelim sözü. Rabbim Ramazan-ı Şerifi hakkıyla geçiren kullarından eylesin.
Dil ne bilir şekeri şerbeti,
Aldığın lezzeti baldan mı sandın?
Ne arı, ne ağaç verir nimeti,
Elmayı, narı daldan mı sandın?
Baharı gönderir al gelin gibi,
Bir hazinedir ki, görünmez dibi,
O Cemil’dir, Cemal Onun tecellisi,
Güzeli yeşilden, aldan mı sandın?
Çok istesen de inadın olmaz,
Taktirden öte muradın olmaz,
O uçurursa senin kanadın olmaz,
Uçmayı kuştan, kartaldan mı sandın?
O dilerse azlar çok olur,
O dilerse varlar yok olur,
O dilerse açlar tok olur,
Tokluğu paradan, puldan mı sandın?