Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Ölüm Bile Yeterli Gelmiyor

Ölüm Bile Yeterli Gelmiyor

Daha önce yaşadığımız şehirdeki komşumuzun vefat haberini aldığımda, içimde büyük bir boşluk hissettim. Ağır bir hastalığın pençesinde uzun süredir tedavi görüyordu. Bu süreçte, sağlığının elverdiği ölçüde ve onu riske atmayacak biçimde eşimle birlikte birkaç kez ziyaret ettik. Vefatından yaklaşık bir ay önce, onunla bir süre vakit geçirdik. Hep geçmişi yâd etti, konuştu. Sakince dinledik. Bir veda ve helalleşme görüşmesi gibi oldu. Çocuklarımıza düşkündü. Onları büyütürken her zaman desteğini hissettirmişti. Bize ablalık, çocuklarımıza teyzelik yapmıştı. Onların küçüklüklerine dair anılarını anlattı. Kâh güldü, kâh hüzünlendi. Ailesi hastalığının boyutunu ve doktorların görüşlerini ondan gizlese de çok vaktinin kalmadığını anlamış gibiydi.

Elim mesajı gece yarısından sonra aldık. Son vazifemizi yapabilmek ve ailesine destek olabilmek için sabah yola çıktık. Yolda, köyüne defnedileceğini öğrendik. Emekli olduktan sonra atadan kalma arsalarına küçük bir köy evi yaptırmışlardı. Hayalleri özellikle yaz aylarında burada yaşamaktı. Evin etrafına çiçekler dikecek, küçük bir sebze bahçesi oluşturacaklardı. Çocukları ve torunları geldiğinde gönüllerince vakit geçirecek, sık sık da mangal yapacaklardı. Lakin beklenmedik bir hastalık ve arkasından gelen ölüm bu evi henüz hayallerini yaşayamadan bir taziye evine çevirmişti.

Avluya girince kalabalık dikkatimi çekti. Kadınlar bir tarafta toplanmış, uğultu halinde sohbet ediyorlardı. Erkekler küçük gruplar halinde farklı yerlerde konuşuyorlardı. Ortamda dikkat çekici bir hareketlilik vardı. Hızlıca etrafı taradım. Aile bireylerini görünce, onlara doğru yürüdüm. Kucaklaştık, baş sağlığı diledim. Eşi ve çocukları çok üzgündüler. Uzun süre ağlamış olmanın etkisiyle gözleri şişmişti. Onlara sabır diledim, bu aşamada yapabileceğim bir şey olup olmadığını sordum. Ablamız ve yakınları için dua ettikten sonra, erkeklerin daha yoğun olduğu tarafa geçip bir kenarda namazı beklemeye başladım.

Bu esnada ister istemez konuşulanlara kulak misafiri oluyordum. Sonradan cenaze sahiplerinin akrabaları olduklarını öğrendiğim iki kişi, bir araba alışverişi hakkında konuşuyorlardı. Biri diğerine sattığı arabasından kâr edemediği için canının sıkkın olduğunu anlatıyordu. Bu sohbeti kendimce yakışıksız buldum. “Yeri ve zamanı değil” diye düşündüm. Tam bu sırada eski bir tanıdığım yanıma geldi. Ölüm üzerine bir iki kelam ettikten sonra görüşmeyeli nerelerde olduğumu, neler yaptığımı sordu. İsteksizce cevap verdim ama onun beni adam akıllı sorgulamaktan vazgeçmeyeceğini hemen anladım.

Sıra cenaze namazına geldiğinde tabutun arkasında saf tuttum. Cenaze namazını kıldıracak kişi konuşmaya başladığında, biraz önce vakit namazını kıldıran imam olmadığını fark ettim. Meğer o bölgenin hitabeti güçlü hocalarından biriymiş, üstelik şöhretliymiş (!) Ölüm, sırat ve cehennem ile ilgili bir konuşma yaptı. Suçlayıcı, korkutucu, hesap sorucu bir üslubu vardı. Sanki kendisi günahsız, Allah katında bağışlanmış da bizler günahkârlarmışız gibi konuştu. Bizi yol yakınken uyardığını söyledi. Kendi kendime “buraya acıya ortak olmaya gelmedik mi?” diye sordum. Yaslı aileyi böyle mi teselli edecektik? Az daha hocaya “rahmeti gazabından büyük olan yüce Allah bunca insanı cehennemde yakmak için yaratmış olamaz” diyecektim. 

Tabutu omuzlarımıza aldığımızda, önümüzdeki bir iki kişinin cep telefonlarıyla fotoğraf çektiğini görünce içim burkuldu. Üstelik aynı görüntü, tabut mezara yerleştirilirken ve mevtanın üzerine toprak atılırken de sürdü. En azından burada, o anı yaşayarak ölümü idrak etmemiz gerekmez miydi? Sosyal medyada paylaşım yapmak yerine, acı çekenlere saygı göstermek daha doğru olmaz mıydı?

Büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı, “Biz Türkler, ölülerimizle beraber yaşarız,” diyerek ölülere saygının kültürel devamlılığımızın bir parçası olduğunu vurgulamıyor muydu? Bu düşünceyi mırıldanır gibi aklımdan geçirerek mezarlıktan ayrıldım. Hz. Muhammed’in, “Lezzetleri yok edeni, yani ölümü, çokça hatırlayınız” sözünü sessizce tekrar ettim.

Sonra aklıma geldi: Ölümü hatırlamak bir yana, ölümün kendisi bile bazılarımızı dünyevi arzularımızdan alıkoyamıyordu. Yine de ablamız için sessizliğin ve saygının içtenliğini kaybetmeden duaya devam ettim.

Güncellenme Tarihi
  • 26 Ekim 2025, 06:59
Yazının Adı
Ölüm Bile Yeterli Gelmiyor