Günlerdir üzerimde bir hal var! Acaba yaz mevsiminin verdiği olgunlaşan varlık karşısında kendime hâlâ gelemeyiş mi! Dünyanın gittikçe çözülen haline karşı üzüntüden uyanamayış mı! Evimin ve ailemin hep bir arada olmasından doğan hazdan ayrılamayış mı! Yoksa kuşumun konuştukça beni susturmasının heyecanından kendime gelemeyiş mi ve daha neler de neler… Nedendir veya nedir bu halin tam sebebi bilemedim! Halbuki yazmanın bana iyi geldiğini düşündüğüm için yazıyorum. Umarım başkasına da iyi gelir bana iyi gelen. Galiba bana en iyi kulak veren şairlerden biri Behçet Necatigil.
solgun bir gül dokununca
Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde
Kahve, otel köşesinde
Nereye gitse bu akşam vakti
Ellerini ceplerine sokuyor
Sigaralar, kâğıtlar
Arasından kayıyor usulca
Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ya da yalnız bir kızın
Sildiği dudak boyasında
Eşiğinde yine yorgun gecenin
Başını yastıklara koyunca.
Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
En çok güz ayları ve yağmur yağınca
Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.
Uzanıp alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
Akşamlara gerili ağlarla takılıyor
Yaralı hayvanlar gibi soluyor
Bunalıyor kaçıp gitmek istiyor
Yollar, ya da anılar boyunca
Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
Kımıldıyor karanlıkta ne zaman dokunsam
Solgun bir gül oluyor dokununca.