Bir yakınımın “bahar geldi mutluluk üzerine bir deneme” yazmalısın önerisi üzerine konu hakkında düşünmeye başladığım anda karşıma Dünya Mutluluk Raporu çıktı. Rapor, Gallup Dünya Anketi verileriyle desteklenen ‘Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı’ tarafından hazırlanmış. Raporu merakla incelemeye başladım. Lakin mutluluk sırlamasında önde gelen ülkeleri görünce kendi kendime “bu ülkelerde intihar oranları yüksek değil miydi?” diye sordum. Raporu bir kenara koyarken ah kapitalistler yine aklımızla dalga geçiyorlar diye içimden geçirdim.
Aslında bu tür yayınlardansa filozofların ve sosyologların mutluluk konusundaki düşünceleri daha çok ilgimi çekiyor. Antik Yunan döneminin ünlü filozofu Aristo’nun iyi ruh hali (eudaimonia) düşüncesinden günümüze kadar farklı kültürlerde ve coğrafyalarda mutluluk konusunda incelenebilecek çok sayıda eser ya da görüş var. Bu anlamda on altıncı yüzyıl düşünürlerinden Kınalızade Ali Çelebi’yi bizim coğrafyamız için örnek olarak verilebilirim. Benzer şekilde Fransız felsefeci Frederic Lenoir’dı günümüz düşünürleri arasında gösterebilirim.
Lenoir, geçtiğimiz yaz zevkle okuduğum ‘Mutluluk Üstüne Felsefi Bir Yolculuk’ adlı kitabında özellikle sosyologların yaptığı araştırmalara ilişkin genel değerlendirmelere de yer vermiş. Sosyologların araştırmaları; yaşanılan coğrafyanın, sosyal muhitin, medeni halin, zenginlik ya da fakirliğin ve benzeri dış faktörlerin mutluluk üzerine etkisinin az olduğunu ortaya çıkarmış. Araştırmalar mutlulukta etkili olan en önemli unsurun genetik yatkınlık olduğunu göstermiş. Ayrıca bu araştırmalarda hayata dair algıların, inançların, bakış açılarının, düşüncelerin de mutlu olmada çok etkili olduğu vurgusu yapılmış. Buradan mutluluğun göreceli bir kavram olduğu ve kişiden kişiye farklı algılandığını sonucunu çıkarabiliyoruz.
Mutluluğun göreceli olması haz odaklı yaşayan günümüz insanın kalıcı iyi ruh haline nasıl ulaşabileceğine dair arayışa girmesine neden olmuş. Beraberinde rehber niteliğinde ortaya çok sayıda yayın ve hatta reçeteler çıkmış. Açıkçası bunların önemli kısmının sadra şifa olmadığını yani işe yaramadığını düşünüyorum. Tam tersine fırsattan istifade ederek kazanç elde etmek için üretilen ürünler olduğu kanaatindeyim.
Öte yandan kıymetli katkıların var olduğunu da gözden kaçırmıyorum. Kendi adıma bu kapsamda Kemal Sayar ve Osman Müftüoğlu gibi yazılarını takip ettiğim, zaman bulduğumda farklı mecralarda konuya ilişkin söylediklerini izlediğim değerli uzmanlarımız da var. Tahmin edeceğiniz üzere onların görüşleri de ‘dervişin fikri neyse zikri odur’ anlayışı ile farklılıklar içeriyor. Böyle olması elbette doğal. Neticede herkes konuyu kendi uzmanlık alanı üzerinden açıklamaya çalışıyor.
Mutlu olmak için ne yapmam gerekir sorusuna yıllar içerisinde tecrübelerim üzerinden kendimce bir cevap oluşturdum. Sizlerin görüşlerine sunmak istiyorum. Lakin asla bir yöntem, reçete veya tavsiye niyetiyle paylaşmıyorum. Mutlu olmak ve bu hali sürdürmek için sırasıyla yaptıklarım; şükretmek, çalışmak, sabretmek, paylaşmak ve sade bir yaşam sürmektir.
Şükretmeyi Allah’ın bahşettiği manevi ve maddi değerler için bir teşekkür yolu olarak görüyorum. Bu sayede sağlık, aile, dostluk gibi nimetlerin kıymetlerini tekrar tekrar idrak ederek huzur buluyorum.
Çalışmak, hayatıma anlam katıyor ve beni hayata bağlıyor. Yapacak bir işimin olması, sabah yataktan şevkle kalkmamı sağlıyor. Çalışmanın sonucunda üretebilmek insanlığa hizmet etmemi sağladığı için kendimi iyi hissettiriyor.
Sabretme, zorluklarla karşı karşıya kaldığımda elimden geleni yaptıktan sonra tevekkül etmeme yol açıyor. Gayret etmeme rağmen çözemediğim sorunlarla ilgili kendimi yiyip bitirmektense Allah’a sığınmak sakinliğimi korumama yardımcı oluyor.
Paylaşmak, kalbimi muhabbetle dolduruyor. İhtiyacı olanın yanında olabilmek ve elbirliği ile bir çözüm üretebilmek var olma nedenlerimden birisini gerçekleştirmişim gibi beni memnun ediyor.
Sade bir yaşam sürmek dünyadan ve çevremdeki insanlardan beklentilerimi azaltıyor. İhtiyaçlarım kadar tüketmek insanların ve diğer canlıların hakkına girmediğimi düşündürdüğü için kendimi rahat hissetmeme neden oluyor.
Sonuç olarak düşünce şeklimiz ve davranışlarımız ile mutluluğumuz üzerinde belirleyici olan bizleriz.
Umarım hepimiz güzel düşünüp, güzel görenlerden olarak hayatımızda mutluluğa yer açanlardan olabiliriz.