Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

La İlahe

La İlahe

Mealen diyor ki; “neyi ilahlaştırdıysan (neye tapınıyorsan) ferdiyet için, kendin ve özgür olmak için önce o ilahlarından, putlarından arın.”

Kanaatimce bu ifade temelde bir devrim ve sonrasında hürriyet. Her şey burada başlayıp bitiyor -Putlarını kaldırdın mı?

Kaldırmak için önce putlarla sarılı olup olmadığını, hatta bu putları bile isteye kendi elinle yontup yontmadığının farkında olmak gerekiyor.

Put sadece Hübel, Lat, Menat, Uzza değil.

Eskinin putları en azından taştan, ağaçtanmış. Bir kıvılcımla, baltayla yerle bir olabilecek kadar çaresiz.

Şimdinin putları öyle baltayla kırılacak cinsten değil: İtaat-biat, otorite, güç/kuvvet, para, şan-şöhret istenci baltayla parçalanabilecek türden değil.

Mutlak itaat-biat, iktidar, güç-makam-para hırsına tapınmayı kırabilir misin?

Putlar bunlarla bitmiyor ki…

Vesayet-velayet derken herkesleşme...

Okuduklarından, öğretildiklerinden kuşkulanmamak...

İdeoloji, partizanlık, dinbazlık, bilim-perestlik....

Kendi inancını körü körüne üstün görmek…

Gurur-kibir, kendini beğenme, başkalarını aşağılama …

Birine sözde sevgiyle yaklaşmanın altında yatan gizli emel gütme… (riyakarlık-takiye).

Harici kimliklerden (akademik, mezhep, cemaat, tarikat, cinsiyet…), unvanlardan birine sahip olmak için ölüp ölüp dirilmek…

Kendini (egomani)  ya da bir diğerini yüceltmek …

Kendi yaptığı, kurduğu eşyaya, güçlü görünen liderlere, sistemlere, akımlara  kapılmak...

Statü endişesi …

Şehvet, şiddet, yalan-dolan, alavere-dalavere, arzu sarhoşluğu, kindarlık…

Tüm bunlar ve niceleri bir put hem de oldukça köklü, yıpratıcı bir put.

Velhasıl; ekonomide putlar, eğitimde putlar, ailede putlar, politikada putlar, siyasette putlar, sporda putlar, sinemada putlar, sosyal yaşamda putlaşmış markalar,  putlar ve putlar…

Aklın, gözün, zihnin de putları var.

Önyargılar, peşin hükümler, kalıp yargılar…

Gelenekten gelen görüşlerin sorgulama yapmaksızın kabul edilmesi…

Kişiden kişiye değişen, bireylerin aile geçmişleri, hayat deneyimleri, eğitimleri, yetiştiriliş tarzları, cinsiyetleri, sosyal sınıfları ve benzeri özelliklerine bağlı ön yargıları ve inançları…

Kuruntular, yanılsamaları, yanılmayı sevmek, vaatlere tapmak….

İnsanın kuru kuru “La ilahe” demesi putlarını kırmak, kaldırmak için yetmiyor.

Özellikle de mabedin şekilde görünüşte var olması, dini tabirlerin ağızdan dökülmesi en belalı put olan nefsin önünde duramıyor (Rahmetli Narin ve adı unutulmuş nicelerinin kaderini üzülerek hatırlatmak zorundayım). Dışarıdaki mabet insanın içinde yoksa ne yazar…

Yakalanmazsan ceza yok, hukuken eyvallah gibi ama ya ahlaken? Yasa ve ceza bu kangreni çözemez çünkü bazı insanlar yakalanmamayı başarabilir ama bu onların suçsuz olduğu anlamına gelmez, değil mi? Yıllarca bazı dizilerde sergilenen yaşama aklını vermiş, yitmiş gitmişlerin sokaklarda estirdiği  terörü çöz çözebilirsen. Ahlakın duvarları çöktükten sonra kim ne yapabilir ki. Hepimiz ağır bir enkazın altındayız.

Ne on emir, ne sekiz ilke; ahlaktan arındırılmış sadece şekilci pratiğe, biçime, gösterişe, menfaate indirgenmiş ticari bir ibadet (tapma-tapınma) putların yaşamasını engelleyemiyor (tenzih ederek ifade ediyorum).

Toplum inananlar ve inanmayanlar diye değil umursayanlar ve umursamayanlar diye ikiye bölünmüş durumda. Öyle bir coğrafya olundu ki burada herkes her şeye üzülüyor ancak kimse hiçbir şey yapmıyor.

Bu kahredici sonucun mimarı, mühendisi siyasiler ise su taşıyanı da bizleriz.

Bu bağlamda ben tarihin tekerrür ettiğini değil tekemmül ettiğini düşünüyorum.

İnsan aynı rüyayı sürekli  gördüğünü sanıyor oysaki insan her zaman aynı rüyayı göremez, fark edebilene ayrıntılar her daim değişir.

Görünen aslı gibi değil bir yansıma, görünen göründüğü gibi de değil, her kişide her algıda farklı.

Ayrıca görünen nasıl görünmek istediğinde hür de değil. Gösterilmek istendiği gibi “gördürtülüyor” görünmek istediği gibi değil.

Her akılda, zihinde, kalpte farklı, kıvrımlı bir tünel. Kimi zifiri karanlık kimi alacakaranlık.  Ortada, açıkta ne olursa olsun bu tünelden geçerken evrilip, çevrilip illaki başka hal alıyor.

O nedenle aynı şeye bakıyor insanlar ve fakat aynı şeyi görmüyorlar.

O nedenle umursuyor ya da umursamıyorlar.

Denizler altında 20 bin fersah. Okumayan yoktur sanırım.

Romandaki efsanevi denizaltı Natilus’un kaptanının ismi Nemo. Nemonun anlamı ise “ben hiç kimseyim”.

Nemo judex in sua causa: İnsan kendi davasının yargıcı olabilir mi?

Bu haftaki yazıyı kısa bir soruyla bitireyim:

Neleri yemen, neleri yememen gerektiği konusunda aşçıya mı, doktora mı, siyasetçiye mi, hocaya mı, hacıya mı yoksa kendine mi danışırsın?

Cenazeden cenazeye yürümek ilerlemek değildir.

Güncellenme Tarihi
  • 06 Ekim 2024, 07:32
Yazının Adı
La İlahe