Hiç kuş tüyüne dokundu mu elleriniz?
Nasıl yumuşak nasıl hafiftir bilir misiniz!
Sanki gerçek değilmiş ya da başka bir dünyadan gelmiş gibidir.
Ait olduğu canlı çok muhteşemdir çünkü.
Dört aydır bir Sultan Papağanı sayesinde tanıştım, yakın temas ettim kuşlarla.
O zamandır aklı kuşlara takılanlardan oldum ben de.
Kuşların bu kadar sıcakkanlı bir o kadar da kırılgan ve ürkek olduğunu bilmezdim.
Güvenini kazanmam bir ayımı aldı.
Şimdi yakın dostuz ya da bilmem belki beni sürüsünün bir parçası olarak görüyor.
Onu tanıdıkça ne kadar muhteşem bir yaratıkla karşı karşıya olduğumu fark ettim.
Uçmak bize hediye edilmemiş mesela.
Boşuna değil kuşların edebiyatçıları büyülemeleri.
Kuşlar belki istisnasız her edebiyatı bir şekilde beslemiş.
Kuşkusuz en çok şairler bahsetmiş kuşlardan.
“Kuşlar mıdır onlar ki her akşam Âlemlerimizden sefer eyler” demiş Ahmed Hâşim.
Yahya Kemâl bir şiirinde “o kuşun ömrü bir güzel beste söylemekle geçer” der.
Bu, öyle zannediyorum ki İngiliz şairleri için de geçerli.
Şöyle diyor bülbüle Winchilsea Kontesi şair Anne Finch “To the Nightingale” şiirinde:
“Sesini çıkar, baharın tatlı habercisi!
Bu an senin şarkı söyleme zamanın…”
Kuşlar gerçekten ilham alınası, kıskanılası yaratılmışlar.
Özgürlüğün, barışın, güzel haber getirmenin sembolü olmaları boşuna değil.
Kuşlara aklı takılanlar olarak biz, kuşu ölen çocuğa taziyeye giden Peygamberin (asm) ümmetiyiz.
Kuşların devasa filleri yeneceğine inancımız da tamdır.
Sapsarı yumuşak tüylü kuşum klavyemin üzerinde gezinirken yazımı bitiriyor, hepinize kuş tüyü kadar güzel, hafif, yumuşak günler diliyorum.