Nefsim en masum çikolatayı istediğinde avucuma bakar, cebimi yoklar, olmadı bir bağırtı koparırdım, duyan olurda bebeğe emzik verir diye.
Anam yok dediğinde masa üzerinde aranırdım kuruşları.
O gün öğrendim;
“Akakçe kara gün içinmiş”.
“Sakla samanı gelir zamanı”
“Damlaya damlaya göl olur”...
İlk defa parlak, metal oval kenarlı tutamaklı olanını reklamda izlemiştim.
Adeta kale gibi sağlam ve güçlü bir duruşu vardı. Sahip olur isem aynı kudret bende de olacak istediklerimi alacağım arzusu ile babama söyledim. Birkaç hafta sonra elinde kutu ile çıka geldi.
“Evlat harçlıklarını buna atarsın dolunca bankaya yatırırız”.
Parlak metal eşyanın büyüsüne kapılmıştım. Nefsime kilit vurup çocukluğumu bir kenara bırakmıştım.
Böyle başlamıştı çalışma hayatım. SGK kaydım olmadan küçük yaşta yüklemişlerdi sorumluluğu, toplayıp dolduracaktım, açıp harcayacaktım. Emme harcayamıyordum.
Topluyor sonra da kumbaranın sahibine verilmek üzere istifliyordum.
Küçük yaşta sermayenin esiri olmuştum. Onun için biriktiriyor. En kısa sürede doldurup teslim etmek gayesiyle çalışıyordum.
Ne tuhaf, çocukluğumu esir alan kapitalizme küçük yaşta teslim olmuştum. Ne anlarım Stockholm sendromundan ama celladıma aşıktım.
Masamın üzerinde öylesine heybetli duruyordu ki, hayallerimden kısarak ona veriyordum.
Uyurken yastığımın altına, evden çıkar iken dolaba, babam gelmeden hole bırakıyordum, bir umut para atar diye. İşte böyle başlamıştı kumbara ile serüvenim.
Öylesine parlıyordu ki ovalardım. Cin çıkar umuduyla, hele bir çıksın neler neler isteyecektim. Kısa yoldan köşeyi dönecektim.
Ara ara sallar, çil çil sesler gelirdi. Bu sesler zaafım olmuştu.
Kızılderililer ayna boncuk karşılığında emperyalizme nesillerini vermediler mi?
Parıldıyan taşlara metallere sahip olma arzusu ile halen birbirimizle savaşıyoruz.
İsmi de ilginçti. Kumbara yoksa para kum mu? Kum ve para bir manası olmalıydı.
Denizde kum Zenginde para mı acaba?
Osmanlı döneminden Humbara birlikleri varmış ve bunlar metalin içerisine patlayıcı koymak üzere içi boş metalden havan topları el bombaları yapmaktaymışlar. Bu metal şekillere humbara denilmekteymiş.
Dün hayatları yok etmekte kullanılan humbaralar günümüzde Kumbara olmuş. Zor günlerde hayat kurtarmak adına! Önceleri metalden sonraları toprak ve plastikle şekillendirilen bu eşya bizleri tasarrufa teşvik ediyormuş!
Yoksa asli görevlerini mi icra ediyorlar.
Yedirmiyor
Gezdirmiyor
Verdirmiyor
Dokundurtmuyor
Saklatıyor
Ne var ne de yok
Ne menem bir çelişki,
Kumar misali hırs yapmıştım. Nerede para görsem topluyordum.
Doluyor doldukça ağırlaşıyor,
Ağırlaştıkça ses azalıyor,
Azaldıkça dolmakta zorlanıyor
İşte böylesi bir günde babam hadi bankaya götürelim dedi. Ama bir türlü anahtarı bulamıyoruz.
Bankada yedek var diyerek görevliye uzattık. Maymuncuk anahtarıyla açtılar.
İşte o gün anladım.
Sermaye, senin olanı açıyor, evrakı bana aslını kendine alıyor.
Paralar sayıldı hesaba yatırıldı. Kumpara yeniden toplayıp onlara getirmem için emanet edildi.
Ömür, toplamam ve onların da boşaltması ile geçti.
Bana küpleri vermediler, ama ara sıra bakmam için ekran açtılar. Orada mı diye bakar mutlu olurdum.
Ömür bitti küp doldu,
Beni kefene küpü de...