Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Kendini Yönetebilmek

Kendini Yönetebilmek

İnsanları kontrol etme amacı bağlamında sınıflandırmak istesek; sınıfların biri bir şeyleri ya da birilerini kontrol etmeye çalışan insanlardan, bir diğeri, her şeyi ya da herkesi kontrol etmeye çalışan insanlardan ve sonuncusu da sadece kontrol edebileceği şeylere odaklanan insanlardan oluşur. İlk iki sınıf içinde yer alan insanlarda uyumsuz davranışların görülme ihtimali yüksektir. Bir davranışı uyumsuz ve işlevsiz yapan şey o davranış için gereğinden çok fazla zaman ve enerji harcamaktır. Yaygın anksiyete bozukluğuna sahip olan bir kişinin temel sorunu her an başına bir şeyler gelebileceğine ilişkin düşünce olabilir fakat bu düşünce zaman zaman herkesin zihnine gelebilir. Benzer bir düşünceye sahip iki insandan biri tanı alırken diğerinin tanı almasını engelleyen şey nedir? Bu sorunun cevabı kontrol etme amacına hizmet edecek yöntemlerin neler olduğunu belirleme ile verilebilir. Tanı almayacak durumda olan kişi başına gelebilecek şeyleri engellemek için sürekli bir kontrol etme çabasına girmeden, kaçma ve kaçınmaya başvurmadan sorumluluklarını yerine getirmeye çalışır. Her an başıma bir şeyler gelebilir diye düşünen ve bunların gerçekleşmesini engelle adına alınan önlemlerle hissedilen kontrol duygusunun kendisi uyum ve işlevselliği bozabilmektedir. Kısaca söylemek gerekirse çözümün kendisi sorun haline gelmektedir.

Her şeyi ya da herkesi kontrol etmeye çalışan insanların uyumsuz davranışlara sahip olma riski yüksektir. Bu anlayış, “her şeyi ve herkesi kontrol etme anlayışı” bir anlamda “bencillik” ile de açıklanabilir. Bencillik bireyin istediği hayatı yaşamak istemesinden daha çok herkesin kendisi gibi yaşamasını istemektir.  Hayatı herkesin kendisi gibi yaşamasını istemek ve beklemek sonu olmayan bir kısır döngü anlamına gelmektedir. Bu süreç üç aşamadan oluşur: Başlama, sürdürme ve sonlandırma. Herkesin kendisinin yaşadığı gibi bir hayatı yaşama isteği ve beklentisi içinde olan insan herkesi görür fakat hiç kimse onu görmez. Onu görmek demek onun istediği hayatı yaşamaya istekli olma anlamına gelebilir. Bu dilenci ile göz göze gelmeye benzer, gelirseniz yardım etmeye taliplisiniz demektir.  Aslında o da bu yüzden herkese bu kadar odaklıdır çünkü bir talipli arıyordur, buluyor da olabilir fakat bu asla yeterli değildir. Çünkü herkese ihtiyacı vardır. “Herkesi yetmeye” çalışmak da herkesi kontrol etmeye çalışanın sosyal arzu edilen bir forma sokularak yaşanmasıdır. Çok ilginç olanı ise, bu güne kadar olan danışan görüşmelerimde fark ettiğim şey, hem herkesin kendisinin yaşadığı gibi yaşamasını isteyerek hem de herkese yetmeye çalışarak herkesi kontrol etmeye çalışan insanların ne kendilerini kontrol edebildikleri ne de kendilerini yönetebildikleridir.   

Herkesi kontrol etmenin diğer yöntemleri ya da yaygın yöntemleri: şikâyet, eleştiri, suçlama ve küsmedir. Şikayet, şikayet eden kişide yeterlik ve başarı duygusu hissettirirken şikayet edilende ise başarısızlık ve yetersizlik duygusu hissettirir. Eleştiri, eleştiren kişiyi “tam” yaparken eleştirilen kişi ise “eksik” yapar, suçlama, suçlayan kişiyi haklı ve güçlü hissettirirken suçlan kişiyi haksız ve güçsüz hissettirir ve küsmek, küsen kişiyi ulaşılmaz yaparken küsülen kişi ise felç eder. Başarısız, yetersiz, eksik, haksız, zayıf ve felç olmuş bir kişi bütün bunları ona hissettiren kişi ile nasıl bir bağ kurabilir? Bu bağlamda herkesi yönetmek isteyen bir anlayışın egemen olduğu bir süreçte hiç kimsenin kontrol edemeyeceği birçok insan oluşuyor! Bağımlılıklar, sanal kumar, akran zorbalığı, sanal zorbalık, kadına şiddet, dolandırıcılar, kolay ve çok paranın peşinden koşarak ocakları sönen ya da ocakları söndüren insanlar!

Bu zor ve birçok psikopatolojik tabloyu ortaya çıkaran anlayışa karşı çaresiz değiliz. Çözüm yine insanın kendisindedir. Başka bir söylemle çözüm kendinden uzaklaşmış insanın kendine dönmesi ve kendisiyle bağ kurması gerekir. Temel anlayış ya da kabul edilmesi gereken gerçeklik; insanın kontrol edebileceği sadece ve sadece kendisinin olduğu gerçeğidir. İnsan bu gerçeği fark edip kabullendiğinde, bilişsel esneklik, duygu düzenleme, öz düzenleme, öz şefkat, psikolojik iyi oluş, öznel iyi oluş ve en son nokta olan “kendi” oluş sürecini de başlatmış oluyor. Bu süreci başlatmanın ilk adımı; insanın kendi ile yüzleşmesi ile olabilir. Kendi ile yüzleşen insan saydamlaşır, saydamlaşmayı başaran insanın ulaştığı nokta ise kendini kabul etmektir. Kendini kabul etmek kendi bilmeyi ve tanımayı da içine alan bir öz anlayıştır. Bu anlayışa sahip olan insan kişileri düzenlemek yerine kendini ve ortamı düzenler. Örneğin dikkat eksikliği tanısı almış bir öğrenciye sahip bir öğretmeni ele alalım. Bu öğretmen, öğrenciye emirler, yasaklar, kurallar, sınırlamalar, dayatmalar yerine, dikkat eksikliği konusunda uzmanlık düzeyinde bilişsel yeterliğe, böyle bir öğrenciye yönelik olumlu bir tutum için duyuşsal özelliği artırma ve bu öğrencinin akademik davranışlarını artırmaya yönelik davranışsal beceriler edinmeye çalışır ve aynı zamanda sınıfın da gerekli düzenlemeleri yaparak kontrol sürecini başlatır, sürdürür ve sonlandırır.  Kendini yönetmenin ya da kontrol etmenin amacı herkesi yönetmek değildir. Kendini yönetmenin ya da kendini kontrol etmenin amacı yönetilmek ve kontrol edilmek için kimseye ihtiyaç duymamaktır. İnsan o zaman kontrol bende diyor ve işte insan o zaman gerçek anlamda özerkleşiyor. Kendini kontrol edebilen insanların çok karakteristik bir özelliği de başkası ile değil kendileri ile yarışmalarıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.s) de Veda Hutbesi’nde; “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanızda birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arabın arab olmayana bir üstünlüğü olmadığı gibi, beyazın siyaha, siyahın da beyaza bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır” hadisi şerifinin psikolojik mesajı da bu olabilir mi? 

Güncellenme Tarihi
  • 23 Şubat 2025, 13:18
Yazının Adı
Kendini Yönetebilmek