Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İyiliksever Tefeciler

İyiliksever Tefeciler

Neşeli bir ders gününün sonunda amfinin kapısını açar açmaz koridorda bir kız öğrencinin bir erkek öğrenciye oldukça kızgın bir halde “tamam yaptın bir iyilik, başıma kalkıp durma” deyişine şahit oldum. Belli ki bir tartışma haliydi. Beni görünce sustular. Öğrencileri tanımasam da başımla selam verip yanlarından geçerek merdivenlere yöneldim.

Neredeyse bir haftadır zihnimde dönen bir sözün bir nevi canlandırmasını yaşadığım için biraz da şaşırdım. Düşünür ve sosyolog Cemil Meriç “İyilik eden mükâfat bekliyorsa tefecidir” demiş. Son dönemde tanık olduğum olayların ötesinde okuduğum haberlerde bile yapılan iyiliklerin hatırlatıldığı ve yüze vurulduğu durumları görür oldum. “İyilik paylaşımının” sosyal medyada modaya dönüşmüş olması, “yardım kampanyalarının” görgüsüzce tüm insanların gözüne sokulma çabaları, durumu zihnimde daha da vahim bir hale getiriyor.

Gerçi iyiliklerin karşılıksız yapılmadığı bir çağda yaşıyoruz. Hatta iyilik yapılırken ya da yapıldıktan sonra “bana bir iyilik borçlusun” denilen bir dönemdeyiz. Popüler kültürün yayılma hızı dikkate alındığında bu konu belki de bizler için de normalleşiyordur.

Öte yandan kültürel birikimimiz ve tarihimiz göze alındığında bu durum hiç de iç açıcı değil. Meseleyi kültürümüz açısından ele aldığımızda iyilik; iman, özveri, sabır, adalet, paylaşım ve merhamet ilkelerinin kesiştiği bir bilinç biçimidir. İyilik yapma bir eylemden çok bir değer inşası sürecidir. Kültürümüz, iyiliğin biçiminden çok özüne dikkat çeker. Niyetin samimiyetini ve karşılık beklememeyi vurgular. Davranışın asaletini ön plana çıkarır.

Peki, ne oldu da biz iyiliklerimizi başa kalkar hale geldik? Galiba konunun psikolojik, sosyolojik ve de kültürel yönleri üzerinde düşünmeden soruya cevap vermek kolay olmayacak.

İnsan iyiliği başa kalkarken çoğu zaman farkında olmadan kendi benliğini doğrulama çabasına girer. Yahudi asıllı Avusturyalı psikiyatrist Alfred Adler’in üstünlük kuramında söz ettiği gibi, bazı insanlar iyilik aracılığıyla güç ve denetim duygusu kazanır. “Ben sana yardım etmiştim” ifadesi, görünmez bir üstünlük kurmanın yumuşak biçimidir. Oysa iyilik, tahakkümün değil, tevazünün alanıdır.

Toplumsal düzlemde bakıldığında, iyiliğin başa kalkılması aslında değişen toplumsal yapının bir yansımasıdır. Fransız sosyolog ve felsefeci Pierre Bourdieu’nün “sosyal sermaye” kavramı bu durumu açıklar. Bourdieu’ye göre insanlar iyiliği, çevresinde güven ve prestij kazanmanın bir aracı olarak kullanır. Birine yardım etmek, bazen vicdandan çok “itibar” üretir. Böylece, dayanışmanın yerini çıkar ilişkileri, erdemin yerini gösteri alır.

Günümüzde iyiliğin değeri; ne kadar sessiz olduğu ile değil, ne kadar görüldüğüyle ölçülüyor. Fransız sosyolog Jean Baudrillard’ın deyimiyle, çağımızda iyilik bir “simülasyon”a dönüşmüştür. Varmış gibi yapan ama özünü yitirmiş bir eylem. Oysa gerçek iyilik, görünmezliğinde anlam kazanır. Kimsenin bilmediği, paylaşılmayan, sessiz bir vicdan işidir.

Cemil Meriç’in “iyilik eden mükâfat bekliyorsa tefecidir” sözü, tam da bugün her zamankinden daha çok yankı buluyor. Çünkü çağ değişti, insan ilişkilerinin zemini değişti, ama iyiliğin anlamı değişmemeliydi.

Psikolojik eğilimler, toplumsal dönüşümler, kültürel etkiler bizi farklı yönlere savursa da özde insan kalabilmek hâlâ en büyük sınavımız.

Gerçek iyilik, görünmek ya da hatırlanmak bir yana insan olmanın sessiz sorumluluğu olarak var olmalı.

Çoğu zaman unutuyoruz ama insanlık bir bilgi değil, bir iyilik meselesidir.

Ve insan, iyilik yaptığı sürece değil, iyiliği karşılık beklemeden yapabildiği sürece insandır.

Güncellenme Tarihi
  • 09 Kasım 2025, 00:00
Yazının Adı
İyiliksever Tefeciler