Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Hız ve İnsan

Hız ve İnsan

O kadar hız ve o giderek artan hıza sığdırılmaya çalışılan işler, güçler, sorumluluklar, arzular, hayaller, beklentiler, istekler, kaygılar, korkular…

Zaman bu, hem sağaltıcı hem değil.

Ama öyledir zaman, geçer. 

İnsan mı zamanı tüketiyor zaman mı insanın enerjisini tüketiyor kestirmek o kadar güç ki.

Enerji demişken gözlemimde şöyle bir şey var:

Doğduğunda bebeğin ayaklarının altındadır enerji o nedenle bebekler sevinçte-üzüntüde ayaklarıyla tepinir dururlar.

Bebek büyüdükçe çocukluğa geçişle birlikte enerji bacaklara yükselir o nedenle tüm çocuklar durdurulamaz, koşar dururlar.

Ergenlikle birlikte enerji cinsel organlar seviyesine çıkar; o nedenle kendini ve karşı cinsi tanıma eylemleri, talepleri yoğundur bu ergenlik döneminde.

Ne zaman yaş 20-25’lere gelir o zaman enerji mide seviyesine çıkar; tüm enerji doymak isteyen dürtüleri, arzuları, beklentileri doyurmak hem de biran önce doyurmaya harcanır (açlık, sahip olma, mülkiyet, para, kariyer, mal, mülk vb).

Yaş 35-40 aralığında enerji kalbe yükselir; o nedenle insanlar genel olarak bu yaşlarda kendini sorgulamaya, kendini bulmaya, yaptığı işi sevip sevmediğiyle ilgili kararlara yoğun enerji harcarlar.

Yaş 50-55’lere ulaştığında enerji çeneye yükselir; o nedenle bu yaş aralığında insanlar eskiye nazaran daha çok konuşur olur. Bu enerji seviyesinden sonra beklenen aşamada enerjinin baş-beyin seviyesine çıkması umulur. Enerji beyin seviyesine ulaştığında insan daha kapsamlı, daha isabetli kararlar verir, durumu tüm yönleriyle analiz edebilir, özetle düşünebilir olur. Düşünmenin tonlarıyla tanışır.  Düşünmeyen-düşünemeyen-düşündüğünü zanneden- başkasının aklıyla düşünen-dürtünce düşünen-serbest düşünmeye eğilimli-düşünmeyi seven-sıradan düşünebilen-kavramsal düşünebilen-evrensel düşünebilen-düşünür-düşündüren-düşündürten-düşünce adamı-düşünülen düşünce üretebilen. Enerjisi beynine ulaşmış olanlar “malda (ekonomik) yalan mülkte (siyasi) yalan al birazda sen oyalan” diyebilir. Ancak, çene seviyesinde sıkışmış enerjinin beyin seviyesine çıktığı insan sayısı çok azdır.

Kurak ve çok kurak geçen, yüreğin saatindeki ömrü kemiren, insanın ruhunun derinliklerinde yer eden, susuzluğa ve bunalıma sebep olan insan ilişkilerinin mimarı hafta içi kalabalık şehrin taşkınlığından doğan bir Pazar yeşilin tüm baharımsı ılık tonlarının halı gibi her yeri sardığı, gökyüzüne doğru yüksek dağların tepelerinde bulutların toplaştığı, arasından yine de güneşin tatlı tatlı göz kırptığı dağlara öbek öbek brokoli gibi eşlik eden tepelerin her tarafından göğe yarışan envaı çeşit ağaçtan oluşan bir bilge orman, ormanın kendi saf sessizliğinin sesine eşlik eden ağaçlarının dalları arasında gezinen rüzgarın çatırdayan dallarla, geceden yağmış yağmurun yapraktan yaprağa düşerek aşağıdaki toprak üstündeki çayırkuşunun bir gayretle solucan çıkarmak için eşelendiği yapraklarla birlikte oluşturduğu koro, bu koronun baş solisti orman bülbülünün vişne yemekten sarhoş olmuş cıvıltısı, guguk kuşunun ve küçük ağaçkakanın aralarında oynayageldiği atışmanın şakırtısı, çıt kuşunun akustik ezgisi, uzun ve yaşlı ağaçların ev sahipliği yaptığı yeşil papağanların memleketlerine hasret kokan uzun çağrıları, her ağacın kök saldığı bereketli topraktan fışkıran doğal kaynak suları, bu suların şifalı ovaya doğru tepenin eğimimden akarken zaman zaman oluşturduğu minik şelaleler, durmadan akan şelale suyunun altında oluşan küçük göletimsi derinlikler, bu göletlerin durgun kenarlarında açan mor ve beyaz nilüferler, papatyaların, hardal çiçeklerinin, yoncaların havaya karışan kokularından mest olmuş, nilüferlerin çiçeklerine konan kız böcekleri, yusufçuklar ve kelebekler, bunların arasından boncuk siyah gözlerini bir kelebeğe bir yusufçuğa gezdirmekten zevklenmiş kafalarını suya batırıp çıkaran sarının en  parıltılı tonunda paytak ayaklarıyla badi badi yüzen turuncu gagalı ördek yavruları, bunların çıkardığı vik-vik seslerine heyecanlanan ve göletin etrafında bir yandan kuyruk sallayıp, bir yandan havlayıp bir o yana bir bu yana koşturup duran bir karabaş yavrusu, bu yavrunun neşeli hoplama ve sıçramalarına eşlik eden o nereye koşarsa peşinden o yöne seğirten sekiz on koyun ve kuzular, bu tatlı karmaşanın çıkardığı toz bulutunun ağır ağır göğe yükselişi, yükselen bulutun ortasında kalan kurumuş ağaç dallarına konmuş tavukların kısa uçma denemeleri yaparak, tozun içinden geçişleri, bölgelerine dalan beceriksiz pilot tavukları alanlarından uzaklaştırmaya çalışan kazların bir araya gelip kanatlarını açıp çırparak yaptıkları sesli taarruzları ve görevlerini başarıyla yapmalarının ardından eşelenmelerine geri dönerken hepsinin aynı anda kuyruk uçlarını bir işi başarmanın verdiği enerjiyle çırpışları,  tüm bu tatlı huzursuzluğa “merakla” ve “acaba bir şey mi kaçırdım” heyecanıyla dalan keçiler, bu keçilerin üstünden aşarken, havaya sıçrayıp sağa sola tekme atarken ardına kadar açılan çitin kapısı, bu kapıdan ileriye doğru salınan iki yanında yürüyen tabanların neden olduğu kahverengi toprağın üstünde bir şey bitmeyen ama ayak basılmayan ortasından bir şerit gibi kıvrılan çayır çimenin oluşturduğu patikada uzakta bekleyen büyük gözlü arkasına toplanan sinekleri kovmak için kuyruk sallayan boz bir sıpa, sıpanın patika yolunun üstünde ormandan toplanmış çiçekler, böğürtlenler, mantarla, vişnelerden oluşmuş natürmort resimlere manken olabilecek hasırdan örülmüş meyve ve çiçeklerle dolu hasır sepete olan yakın ilgisi,  ön iki bacağını yana açarak çoktan aşağıya eğilme durumuna geçen sıpanın az sonra olacak tatlı yaramazlığına karşın manzaranın eşliğinde  ve bahar güneşinin altında yemyeşil bir o kadar da yumuşacık çimlerin üzerine uzanmış, başının altındaki elleri başına yastık olmuş, kısık gözle sıpaya bakan, dudaklarının arasındaki bir ot parçasını bir sağa bir sola çeviren, cömert doğadaki mevsim geçişlerini, suyu, göğü, kuzuları, yusufçukları, badi ördek yavrularını seyre dalan, çıplak ayaklarını dizlerine kadar sıvayıp parçası olduğu soğuktan biraz ılık suya sokmuş, doğanın ritmiyle yıkanıp  arınmış, kaygılardan korkulardan yitirdiği merak duygusunu yeniden keşfeden, içine kıvrılarak daldığı hayalden sıyrılıp yavaş yavaş doğrulurken rüzgarın esintisine kapılan saçlarını düzeltmeye bile üşenen, boynunda oluşan ufacık ter damlalarının serinliğini hissederken  “aman boş ver, yerse yesin yeniden toplarım, akşama bizimkilere kek yaparım” diyen siz.

Yalnızların esas derdi bir türlü yalnız kalamamalarıdır.

İyi yalnızlıklar.

Güncellenme Tarihi
  • 24 Aralık 2023, 00:29
Yazının Adı
Hız ve İnsan