Galiba gençlere biraz fazla yükleniyoruz. Düşünceleri, yaşama biçimleri, davranışları, kıyafetleri, yapmak istedikleri hatta saç kesimleri üzerinden bile onları eleştiriyoruz. Eleştiri tarzımız bazen Orson Welles ile meşhur olan şarkıda yer aldığı gibi ‘Genç olmanın ne olduğunu biliyorum ama sen yaşlanmanın ne olduğunu bilmiyorsun. Bir gün sen de aynı şeyi söyleyeceksin’ bakış açısıyla kibirli oluyor. Bazen de Yusuf İslam’ın (Cat Stevens) ‘Baba ve Oğul’ şarkısında olduğu üzere ‘tek hatan henüz biraz genç olman’ diyen müşfik bir baba edası ile ortaya çıkıyor. Öte yandan eleştirirken sınır tanımadan gençleri kırıp döktüğümüz anlar da vuku buluyor. Dahası, dinlemeyi Sezen Aksu’dan sevdiğim Bülent Ortaçgil’in yazıp bestelediği şarkının sözlerinde belirtildiği üzere gençleri; kategorize ediyoruz, yarıştırıyoruz, karşılaştırıyoruz, sürekli olarak kendilerine ne yapmaları gerektiğini söylüyoruz.
Tüm bu davranışlarımız gençleri bunaltıyor ve bilmenizi isterim ki gençler bu durumdan hoşnut değiller. Konunun uzmanı olmasam da yirmi beş yıldan daha uzun bir süredir gençler ile birlikte çalışıyor ve onlarla birlikte öğreniyorum. Tüm bu zaman diliminde onları dinledim ve gözlemledim. Dinlemeye ve gözlemlemeye de devam ediyorum. Gençler hepimiz gibi korku ve umut içinde yaşıyorlar. İçinde yaşamak zorunda bırakıldıkları kapitalist sistemin dayattığı rekabetçi ve adil olmayan koşullar nedeniyle gelecekleri hakkında endişeliler. Yapmak istediklerine destek olmadıkları için yetişkinlere kırgınlar. Karar alma mekanizmalarına dahil edilmedikleri ya da göstermelik olarak dahil edildikleri için öfkeliler. En çok da yetişkinlerin de kendileri gibi genç oldukları dönemleri unutup onları dikkate almamalarına şaşkınlar.
Diğer taraftan bir yetişkin ve bir baba olarak yetişkinleri de anlayabiliyorum. Yetişkinler tecrübelerini ve bilgi birikimlerini gençlere aktarıp gençlerin yanlış kararlar almamalarını istiyorlar. Alabilecekleri yanlış kararlar sonucunda gençlerin ağır bedellerle yüzleşmemelerini arzu ediyorlar. Bu doğrultuda gençlerin mutlu ve başarılı olmaları için yazdıkları reçeteleri gençlere uygulatmaya çalışıyorlar. Yetişkinlerin genelinin bu konuda iyi niyetli olduğunu varsayıyorum. Lakin gözden kaçırdıkları iki husus olduğunu düşünüyorum.
Birincisi; gençleri yani evlatlarını sahip oldukları bir varlık gibi görmeleri ve bu bakış açısı ile gençler üzerinde sonsuz tasarruf hakları olduğuna inanmalarıdır. Hâlbuki gençler bizim sahip olduğumuz varlıklarımız değil, tıpkı bizim gibi Allah tarafından yaratılmış bu dünyadaki yoldaşlarımız, arkadaşlarımızdır. İkincisi ise gençlere sahip olma bakış açısının sonucu olarak gençlerin iradelerini yok saymalarıdır. Oysa Allah tüm insanlara irade vermiştir. İyi ve kötünün ne olduğunu peygamberleri ve kutsal kitapları aracılığı insanlara anlatmış, iyi ve kötü davranışların sonuçlarının neler olacağını açıklamıştır. Sonrasında da insanlara verdiği irade ile insanları seçimlerini yapabilmeleri için özgür bırakmıştır.
Yetişkinler olarak bizim de bu yolu izlememizin gerektiğini düşünüyorum. Gençlere kendi fıtratlarına uygun bir üslup ile temel değerlerimizi anlatmalıyız. Onlara iyiliği tavsiye etmeli ve kötülükten kaçınmaları için davranışlarımızla yol göstermeliyiz. Lakin onları istediklerimizi yapmaya zorlamamalı ve onların iradelerini yok saymamalıyız. Tam tersine onları daha fazla dinlemeli, onları anlamaya çalışmalıyız. Yanlış yaptıklarını düşündüğümüzde ya da başarısız olduklarında onları eleştirmek yerine sabırla yanlarında olmalı ve yeniden başlayabilmeleri için onlara destek olmalıyız. En çok böyle durumlarda kendimizi onların yerine koymalıyız. Duygu ve düşüncelerini anlamaya çalıştığımızı onlara göstermeli ve hissettirmeliyiz.
Sonuçta yetişkinler olarak gençlere yapabileceğimiz önemli iyiliklerden birisi; onların özgür bireyler olduklarını ve kendi iradelerini hayata geçirmeleri gerektiğini kabul etmemizdir. Elbette bu kabul şekli onlara bir lütuf ihsan ediyormuşuz gibi kibirle olmamalıdır. Tam aksine Arthur Schopenhauer’un vurguladığı üzere nezaketin varoluşumuzu teyit ettiğini aklımızdan hiç çıkarmadan saygı ve nezaket çerçevesinde olmalıdır.