İslam ekonomisinin, Kur’an-ı Kerim ve Peygamber Efendimiz’in (asm) sünnetinden ahzedilen İslami düsturların ekonomik ve ticari hayata aktarılmasını konu alan bir ilim dalı olarak tanımlanması mümkündür. İslam ekonomisi, Cenab-ı Hakk’ın murat ettiği kainattaki insan modelinin ticari hayata yansıttığı muamelattan oluşan ekonomik bir düzenden ibarettir. Bu bağlamda İslam ekonomisinin, şer’i emirlere uygun “fıtrat ekonomisi” olarak değerlendirilmesi yerinde olacaktır.
Kelam-ı İlahi olan Kur’an-ı Kerim’den başka, İslam ekonomisinin fıtrata uygunluğuna bir başka delil de Allah’ın kâinatta icra ettiği fiiliyatta en hafif sureti, en kısa yolu, en kolay tarzı, en faydalı şekli ehemmiyetle takip etmesi gösterilebilir. Yani, insanın su-i ihtiyarı karışmaması şartıyla, kâinat fabrikası hiçbir israf, iktisatsızlık, abesiyet, faydasızlık olmadan işlettirilmektedir. Ekonomi diliyle ifade edecek olursak, kâinat en verimli şekilde çalışan, en iyi ürünlerin çıktığı, âtıl kalmadan daima faaliyette olan bir fabrikadır. İnsan da kâinatın küçük bir örneği ve son derece ilişkili olması münasebetiyle, bu düzeni bozmamak adına, kâinatta hâkim olan bu düsturlara uygun hareket etmesi yani israfsız, iktisatlı bir yaşam tarzını benimseyip ekonomik faaliyetlerini bu kavramlar üzerine bina etmesi gerekmektedir. Bu yönüyle, İslam ekonomisi mevcut ekonomik sistemlere alternatif olarak üretilmiş bir ekonomik düzenden ziyade kainatla ve insanla ahenkli olması gereken ekonomik bir düzeni temsil etmektedir.
Bu manada ele alına İslam ekonomisinin bir söylem olmaktan öteye gidebilmesi için uygulama sahasına inmesine gerek duyulmaktadır. Ekonomi ile ilgili önerdiği kurallar bütününü tatbik sahasına taşımış, ekonomik ve ticari kurumlar ile kendi ekosistemini oluşturması zaruridir. Ancak bu vesile ile İslam ekonomik sisteminin umumi toplum refahı, gelir adaleti vb. gibi mevcut ekonomik sistemin tıkandığı birçok konuya çözüm getirip getiremeyeceği test edilmiş ve bu alanlardaki önermelerinin hakkaniyeti ispat edilmiş olur.
Hâlihazırda İslam ekonomisi kuralları ile faaliyet sürdürme gayretinde olan katılım bankaları, katılım sigorta şirketleri gibi kurumlar mevcuttur. Bu kurumlar geliştirilen murabaha (kar marjlı satış), müşareke (kar-zarar ortaklığı), mudaraba (girişim sermayesi), icara (kiralama/leasing), tekafül (İslami sigorta), karzı hasen (güzel borçlanma) vb. gibi finansal araçlar ve risk paylaşımı, maslahat (faydalı bir sonuç), akit (sözleşme) temellilik vb. gibi ekonomik esaslara bağlılık ile İslam ekonomisi ekosistemine katkıda bulunmaktadırlar. Ekosisteme katkı sağlaması bakımından, bu alanda farkındalığın artması, İslam ekonomisinin sadece faizi yasaklayan ekonomik sistem olarak anılmaması, ticari faaliyetlerde başvurulacak doğru kaynakların oluşması ve teorik olarak da mevcut ekonomik sistemlerin dayatmasıyla oluşan “sınırsız ihtiyaçlar”, “sınırlı kaynaklar”, “ekonomik insan” gibi temel varsayımların yeniden gözden geçirilip test edilmesi adına üniversite gibi akademik kurumlara da büyük görev düşmektedir.
Bir fikrin sağlamlığı, dayanak noktasının sağlamlığı nispetindedir. İslam ekonomisinin beslendiği menba; Kur’an ve sünnet düsturları ile, Cenab-ı Hakk’ın iktisat, israfsızlık, adalet, yardımlaşma ve dayanışma düsturları üzerine kâinatta işlettirdiği kanunlar olması hasebiyle İslam ekonomisinin teorik sağlamlığında şüphe yoktur. Önemli olan bu teorik sağlamlığa halel verecek tarzda nefsi ve keyfi içtihatlar yapmadan müdellel, uygulanabilir, asra uygun ama öze sadık ekonomik modeller, finansal enstrümanlar geliştirerek ticari hayatının herkese fayda sağlayacak şekilde inşa edilmesine ve ticari hayatın da Kur’an ve sünnet düsturlarıyla aydınlanmasına gayret göstermektir.