Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Düzce Ovası

Düzce Ovası

Düzce Ovası’na bu kadar tepeden bakmamıştım hiç; hep İstanbul’dan gelip arkama bakmadan, ana-baba toprağıma, Akçakoca’ya doğru gitmişim elli küsurluk ahir hayatımda…Bu kez zorunlu konaklama ile , ovaya tepeden baktım ve Köroğlu’nun, Bolu Beyi’ne selam ettiği Bolu Dağlarını gördüm ilk kez. Dağları çok severim, işte şu sıkıntılı günlerimde de, dağlar yine kendini gösterdi bana; Bolu Dağları…Bu dağların ardında, acımasız, zalim Bolu Beyi var mıdır hâlâ?

Sabah solumdan güneş doğuyor, önümde Bolu Dağları, ana-baba toprağım arkamda kalmış, dün sağımdan da güneş battığına göre; ilkokulda öğrendiğim, ülkemin yön haritasının tam tersine duruyorum demek ki hastane odasının camından bakarken…

İlkokulda, Karadeniz’i önüme, Akdeniz’i arkama alırdım, bu kez ata toprağıma, Karadeniz’e arkamı verdim, doğduğum değil, doyduğum toprağa yüzümü verdim…

Düzce Ovası’nda gün doğuyor. Şehirde kar erimiş de, tepelerin üzeri hâlâ karla kaplı, geceleri -10 a kadar düşüyor sıcaklık, bir anda erimiyor karlar, toprağa kana kana, yavaş yavaş eriyorlar. Fabrikaların dumanları seçilmeye başlıyor gün ağardıkça, 10’a yakın fabrika bacasını seçebiliyorum gün ışıdıkça, fabrikalar hiç durmuyor, insanlar içinde bir şeyler üretiyorlar sürekli…Gece boyunca, ambulanslar da, Düzce Tıp Fakültesi’ne hasta taşıyorlar, onlar da can kurtarmaya çalışıyorlar gece boyunca. Hastanenin çöplerinin ayrıştırıldığı yerde, yavru köpekler oynuyor, birbirlerinin boynuna sırtına atlayıp yuvarlanıveriyorlar birlikte soğuk asfaltın üzerinde. Büyük köpekler yol kavşaklarının çim göbeklerinde, gelen giden arabalara havlıyorlar; yavaştan hareketlenen hastane trafiğinin ortasında. Camda beni gören güvercinler, yemekten artan ekmekleri, acaba ne zaman ufalayıp cam önüne atacağım diye bekliyorlar; pencerenin önünde arada kanatlarını çırparak kendilerini hatırlatıyorlar…

Yanıma okumak için kitap almayı da unutmadım; hastane odalarını en iyi tasvir eden; Peyami Safa’dan vazgeçmedim yine. Annemin evinde, ‘Fatih-Harbiye’ sini buldum, usulca atıverdim sırt çantama, refakat sırası bana gelince. Daha okumaya başlamadım ama, hastane camından bakarken, çantamın içinden bana ilham perilerini gönderiverdi Peyami Safa…

Artık gezi notlarımı da kitaba dönüştürmeye başladım, 30 sayfayı aştım, ama hep araya bir şeyler girer ya, bu kez de Bolu Dağları girdi araya…

Annem bir rahatsızlık geçirdiği için Düzce Tıp Fakültesi’nde yatıyor. Pandemi nedeniyle yazlığından İstanbul’a dönemeyince, en yakın donanımlı hastanede tedavisi devam ediyor. Üç kardeş , sırayla annemin başında refakatçi olarak kalıyoruz. Boş günlerimde, Akçakoca’da şezlongumu alıp, çift maskeyle kimseye yaklaşmadan, Karadeniz’in ıssız kıyısına oturuveriyorum; kah çılgın dalgaları seyrediyorum, kah sakin Karadeniz’in üzerinde salınan martıları seyrediyorum. Sıra yine bana gelince, çift maskemin üzerine bir de siperlik takıp, Peyami Safa’nın hastahane odaları ruh haliyle etrafı gözlemliyorum, annemle sohbet ediyorum, tedavinin seyrini kendimce anlamaya çalışıyorum…

…Aradan neredeyse iki buçuk yıl geçti. Annem 6 ay hastanede yattı, 86 yaşında bypass ameliyatı oldu, sonuna kadar direndi ama kalbi daha fazla direnemedi , annemi kaybettik.

2,5 yılda neler oldu? Ben ‘annemsizliğe’ alışmaya çalıştım, tekbaşımalığa göğüs germeyi öğrendim. Pandemi bitti, deprem oldu, hayat pahalılığı çok arttı, pandemiden sonra yeni bir dünya düzeni başladı, Filistin’de savaş var, her gün, kendilerine soykırım yapılanlar bu kez Filistin halkına soykırım yapıyorlar…

Bazen düşünüyorum da; iyi ki annem bu günleri görmedi, yoksa ne kadar üzülecekti, o yorgun, yaşlanmış kalbiyle…

Güncellenme Tarihi
  • 10 Aralık 2023, 02:27
Yazının Adı
Düzce Ovası