Düşünce özgürlüğü; insanların istediğini düşünme, düşündüklerini açıklayarak tartışma ve arzu etmeleri durumunda da düşüncelerini yayınlama faaliyetlerini içeren en temel insani haklarından birisidir. Varlık sebepleri dikkate alındığında üniversiteler düşünce özgürlüğünün önde gelen destekçileridir. En azından öyle olmaları beklenir. Bu duruma gönülden inandığım için yıllar önce Naom Chomsky’den okuduğum bir sözün bende bıraktığı etki nedeniyle derslerimizde tartıştığımız konulara dair görüşlerimi ilk etapta öğrencilerim ile paylaşmam. Chomsky bahsi geçen sözünde bazı üniversite hocalarını düşünce polislerine benzeterek öğrencilerin düşünce ufuklarına sınır çizdikleri için eleştirmiştir. Ben de öğrencilerimin benim görüşlerimden etkilenmeden kendi fikirlerini rahatlıkla ifade edebilmelerine imkân vermek için görüşlerimi en son açıklamayı tercih ederim.
Chomsky, Yahudi asıllı Amerikalı bir bilim insanı olarak özellikle dil bilimi ve dil ve zihin ilişkileri konusunda çalışmıştır. Doksan yaşını geçmiş olsa da belli ölçüde hâlâ çalışmalarına devam etmektedir. Bununla birlikte dünya çapındaki tanınırlığını ve entelektüel çevrelerdeki saygınlığını Amerikan demokrasisine getirdiği eleştirilerini içeren kitapları ve konferansları sayesinde elde etmiştir. Chomsky Amerika’nın; demokrasi, düşünce özgürlüğü ve benzeri konularda ikiyüzlü davrandığını iddia etmektedir. Bu görüşüne benim baktığım açıdan katılmamak mümkün değildir.
Bu bağlamda geçtiğimiz hafta Harvard Üniversitesi Rektörü Claudine Gay’ın istifası Chomsky’i haklı çıkaracak çarpıcı bir örnek olarak tarihe geçmiştir. İsrail’in Gazzeli Filistinlilere üç aydır uyguladığı soykırıma karşı bazı Amerikan üniversitelerinde yürütülen Siyonizm karşıtı gösteriler Amerikalı elitleri oldukça rahatsız etti. Buna bağlı olarak gücü elinde tutan elitler üniversitelerin rektörleri üzerine baskı kurdular ve gösterileri engellemeye çalıştılar. Baskı ile karşı karşıya kalan rektörler ise konuyu “düşünce özgürlüğü” kapsamında değerlendirdiklerini, gösterilerin “antisemitizm” ile ilgili olmadığını belirttiler.
Bununla birlikte baskılara dayanamayarak aralarında istifa edenler oldu. Claudine Gay bir süre sanıyorum Harvard Üniversitesi’nin saygınlığını koruma adına baskılara dayandı. Lakin baskılar o düzeye çıktı ki Gay eserlerinde intihal yaptığına dair iddialar çerçevesinde Amerikan Kongresi’nin ilgili biriminde ifade vermek zorunda bırakıldı. Nihayetinde “e-posta yoluyla sayısız ölüm tehditleri aldığını ve zenci kelimesi kullanılarak çok sayıda ırkçı hakarete maruz kaldığını” söyleyerek istifa etti. İstifa gününün gelecekte tüm insanlık ama özellikle de üniversiteler için bir utanç günü olarak değerlendirileceğini düşünüyorum. Harvard Üniversitesi’nin dünyada üniversiteler sıralamasında ilk beş içinde yer aldığı göz önünde bulundurulursa durum daha iyi anlaşılacaktır.
Bu aşamada bir parantez açıp çuvaldızı Amerika’ya batırmışken iğneyi kendimize batırmazsak adil bir değerlendirme yapmış olmayız. Maalesef bizim üniversitelerimiz de düşünce özgürlüğü konusunda örnek gösterilebilecek durumda değiller. Tarih okumalarım ve onlarca yıllık tecrübem “düşünce özgürlüğünü” bir hak talep ettiğimizde hatırladığımızı gösteriyor. Başkası bizden bir hak talep ettiğinde ise kulağımızın üzerine yatarak duymazdan geliyoruz. Veyahut kırk dereden su getirerek karşı tarafın neden haklı olmadığını anlatmaya çalışıyoruz.
Tekrar Claudine Gay’a dönecek olursak düşünce özgürlüğü adına verdiği mücadeleden bir adım geri atmadığını New York Times’ta konuya dair yayınladığı makalesinde görüyoruz. Galiba Türk edebiyatının mavi gözlü dev şairi Nazım Hikmet’in “Kerem Gibi” adlı şiirinde söylediği gibi “Ben yanmasam / Sen yanmasan / Biz yanmasak / Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” düşüncesi ile hareket ediyor.
Düşünce özgürlüğünü korumak adına ne yanmaktan ne de bedel ödemekten çekinmiyor.
Kendisini saygıyla selamlıyorum.