Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Dünyanın Nasıl Bir Olduğunu Değil Nasıl Bir Olması Gerektiğini Anlatalım ve Yaşayalım

Dünyanın Nasıl Bir Olduğunu Değil Nasıl Bir Olması Gerektiğini Anlatalım ve Yaşayalım

Çocuklara değerler nasıl kazandırılır? Esas değer bireyin kendisidir. Yani değer, sizsiniz. Bir çocuk değer ve değerli olmadığını bilir, hisseder ve buna göre davranış örüntüleri geliştirirse hangi içerikle ve hangi yöntemle bu çocuğa değer öğretilebilir? Değer öğretimi ya da çocuğa değerler kazandırma olarak adlandırılan olgu, anlık ya da aklımıza geldi bunu da yapalım denilerek gerçekleşecek bir şey değildir. Bu bir süreçtir ve daha çok özellikle ahlaki boyuttaki değerlerin kazandırılması toplum temelli bir anlayışa ihtiyaç duymaktadır. Bir değerin değer olabilmesi bireyin kendisine, ailesine ve ülkesine sağlayacağı katma değere bağlıdır denilebilir. Bireye sağlayacağı katkı sahip olunan potansiyelin en işlevsel bir şekilde kullanılmasına ki bu potansiyelin başında zekâ ve buna bağlı aklı etkin kullanmak yani düşünmek gelir denilebilir. Bütün bu sürecin istenen şeklide başlaması, devam etmesi ve sonlanmasına katkı sağlayacak bir temel oluşturmak gerekir. Bu temel, çocuğun kendini tanıması, kabullenmesi, sevmesi, kendine değer vermesi ve nihayetinde kendi olmasıdır denilebilir. Esas olan bütün bunların en etkin bir şekilde nasıl gerçekleşeceğidir. Daha önce de ifade edildiği gibi bunun bir süreç olduğunu bilmek ve kabullenmek gerekir. Bu süreç çocuğun doğumu ile başlar benlik ve kişilik gelişimi boyunca devam eder.

Bu süreç eğitim kademeleri referans alınarak daha somut bir hale getirilebilir. Okulöncesi, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversite dönemlerinde bireyin kazanması gereken temel gelişimsel özellikler nelerdir ve bunların sahip olunması gereken değerlere katkısı nedir? Bir çocuğun özellikle Okulöncesi, İlkokul ve Ortaokul dönemlerinde bilişsel, duygusal ve davranışsal olarak nelere sahip olması gerekir? Daha sonra bu özellikleri ona ne zaman, nerede ve nasıl kazandırılmalıdır sorusu sorulmalıdır.  Bu sürecin (Okulöncesi, İlkokul ve Ortaokul) sonucunda yani Lise’ ye başlayacak olan çocuğun kendisi hakkında tam ve gerçekçi bir iç görüye sahip olması ancak bu sorulara verilecek cevaplar ile mümkün olacaktır. Kendini tanıma, kendini bilme, potansiyellerinin farkında olma olarak adlandırılabilecek bu durum “kendi olma” olarak ifade edilebilir. Bu bağlamda çocuğun kazanacağı en önemli değer de “kendi” olmalıdır. Yani çocuk kendisinin bir değer olduğunun farkına varmalı ve buna göre beklentiler oluşturmalıdır. Bugüne kadar bu neden başarılamadı?

Eğer bu gerçekleşebilseydi eğitim süreci içinde olan çocuklarda gözlenen uyumsuz davranışların sıklığı ve yaygınlığı bu kadar olabilir miydi? Okul devamsızlığı, ders devamsızlığı, okul terki, internet ve oyun bağımlılığı, akran zorbalığı, çeteleşme, madde kullanımının onlu yaşlara kadar gerilemesi, dikkat eksikliği, davranım bozukluğu vb. Akademik başarıya dayalı uluslararası sınavlarda elde edilen sonuçlar da bu bağlamda değerlendirilebilir. Okumayan, okuduğunu anlamada, hatırlamada, ayırt etmede, ilişkilendirmede ve davranışa dönüştürmede zorlanan çocuklar. Bir birini etiketleyen, ayrıştıran, iş birliği, paylaşma, sorumluluk alma, bir birine güveme ve aidiyet duygusunu yaşamayan çocuklar.  Bütün bunların sonucunda, kontrol duygusunu kazanamayan ve bu bağlamda aidiyet duygusunu, bu duyguya bağlı olarak yaşanacak olan sevgi ve bu duyguya dayalı olarak gerçekle yüzleşmeyi başaramamış olmanın sonucu olarak da örtük bir psikolojik problem yaşayan çocuklar. Bütün bunlar, çocukları sadece ve sadece akademik alanda ve sadece bilgi kazanmaya odaklayıp gireceği yarışlarda bir başkasının önünde olmaya hazırlayan sistemlerin kaçınılmaz sonucudur. Bu amaca ulaşmak için sadece bilgiyi hedefleyen çocuklarda bilgi “bilgeliğe” dönüşmeyecektir.

Bilgelik bireyin ne bildiğini ve ne bilmediğini bilerek kendini tanıması ve iyi insan olma yolunda bilgiye davranışa dönüştürmesi olarak tanımlanabilir. Bilgi, bireyin kendini tanımasına katkı sağlar ise içselleşebilir ve içselleşen bilgi davranışa dönüşebilir. Bu süreç okul öncesinden başlar ortaokul bitinceye kadar devam eder. Kendini tanıma olarak da adlandırılabilecek olan bu dönemde temel amaç iyi insan olmaya ilişkin içsel dinamiklerin oluşturulması olmalıdır. İyi insan olabilmenin ön şartı insanın kendi olabilmesidir. Bir başka söylemle olabileceği kişi olabilmesidir. Yürürlükte olan anlayış bizim oğlumuz “dahi” anlayışıdır. Dahi olan çocuğun da her alanda mükemmel olması beklenir ve bu beklentiyi karşılayan çocuklar ailenin bir anlamda reklam markası haline dönüşür. Bir başkası ile işbirliği yapmak yerine yarışan, bir başkasına anlayışla yaklaşması yerine zorbalık yapan, akademik davranışlar yerine akademik görevleri benimseyen, okula gelirken depresif bir ruh hali giderken “mani” ye benzeyen bir coşkulu ruh hali ve sonuçta kendinden başka herkes ile her şey için yarışan ve bu yarışı kazanması ile ancak kendini var edeceğine inanan bir çocuğa hangi değeri nasıl kazandıracağız? İş birliğini, paylaşmayı, sorumluluk almayı, başkasını anlamayı, kendi olmayı, vermeyi ve almayı dahi bir yarışa dönüştüren döngüde hangi değer nasıl kazandırılabilir?

Çoktandır patolojik düzeye ulaşmış olan kaygıdan, yarıştan, hırstan, mükemmeliyetçilikten, kıyaslamadan ve hayalde olan çocuğa olan bağlılıktan vaz geçmek gerekiyor. Öncelikle çocuğun kendisini sevmesine odaklanmalıyız ve onun yaptıklarından bağımsız olmalıdır. Davranışları kendisi arasında bir ayrım yapan çocuk, bir başka söylemle davranışım eşittir ben değilim dememesi gerekir. Davranış ben değilsem davranışı değiştirebilirim fakat davranış eşittir ben ise ben kendimi nasıl değiştirebilirim? Bunu başarmanın yolu olabileceğin kişi yerine olman isteten kişi/lere dönüşerek yani kendinden vaz geçmektir. Başka bir yol ise kendini uyuşturmaktır. Kendini uyuşturmanın günümüzdeki en işlevsel yolu bağımlılıklardır. Diğer bir yol ise, olman istenen kişiler ile olmayı istediğin kişi arasında yaşanan savaşın farkında olmadan herkesle yaşar “uyumsuz” etiketi alarak yalnızlaştırılma diyeceğimiz ve bir çok psikopatolojinin başlangıç noktası olan kendinden nefret etme noktasına gelinmiş olur.

Kendini seven, neyi başarabileceğini neyi başaramayacağını bilen, başlayacağı ve duracağı yeri yani haddini bilen, adaletli olarak; sevmeyi, merhameti, iyiliği, hoşgörüyü, paylaşmayı, vermeyi, almayı ve bağlamda mükemmel bir şekilde bir el freni gibi çalışan kul hakkını bilen bir kişi olmaktır önemli olan. Böyle insanların oluşturduğu bir dünya değerli bunu oluşturan insan ise bu dünyanın en büyük değeri olur. Böyle bir dünyayı oluşturmak için çocuklarımıza, öğrencilerimize ve herkese dünyanın nasıl bir yer olduğunu anlatmakla değil, dünyanın nasıl bir yer olması gerektiğini yaşayarak ve yaşatarak öğretebiliriz. Bunun için acil müdahale bağlamında yavaşlamaya, yavaşlamak için kaygılarımız, korkularımızla yüzleşmeye, hırslarımızdan vaz geçemeye ve hiç ölmeyecekmiş gibi değil her an ölüm var diyerek haddimizi bilerek ve insan olduğumuz hatırlayarak değil insan olduğumuzu unutmadan “insan” gibi yaşamaya ihtiyacımız var. Gazzeli bir çocuk “çok yoruldum, ölerek dinlenmek istiyorum” dediğinde yüreğiniz yerinden çıkacak gibi oldu mu, nefesiniz boğanıza hücum edip boğulacak gibi oldunuz mu? O çocuğun bu söyleminin arkasındaki çaresizliği, kimsesizliği ve yalnızlığı anlayarak saatlerce ağladınız mı? Bütün bu sorulara evet diyen bir kişi dahi varsa umut vardır ve umut bizim için her daim var olacaktır çünkü Rabbim var. Ben o çocuğun yanında olsaydım ona ne derdim diye çok düşündüm ve tek söyleyeceğim şey “ ey çocuk biz gelemedik

Güncellenme Tarihi
  • 15 Aralık 2024, 07:57
Yazının Adı
Dünyanın Nasıl Bir Olduğunu Değil Nasıl Bir Olması Gerektiğini Anlatalım ve Yaşayalım