Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Çakravartin ve Hubris

Çakravartin ve Hubris

 

“Kınama kınanırsın, kınadığın yerden sınanırsın.”

“Başkalarını yargılama yargıladığına dönersin…”

Kişisel olarak en tuttuğum nasihatlerden. Anlamını kavradığımdan bu yana benim için neredeyse bir kırmızı çizgi.   Bununla birlikte sorgulamaktan geri duramadığım ve maalesef de duramayacağım, neredeyse hepimizin başına musallat olan “ünlü olma hevesine” olan muhalefetimi paylaşmak istiyorum.  Hepimizde az ya da çok yer etmiş ünlü olma hevesini çözemediğimi baştan itiraf edeyim.

“Daha güzel şeyler alabilseydim, olabilseydim, yapabilseydim daha mutlu olurdum” demeyenimiz yoktur sanırım.

Neredeyse her şeyin psikolojiye bağlanması bu aralar çok normal olduğundan ben de oradan devam edeyim. Ama altta yatan derin psikolojik nedenleri bilmem, bilsem de anlamam, anlasam da hayatımda uygulayabilmem pek olanaklı gelmiyor şimdilik.

Psikolojik mahiyette nedenlerle birlikte önem arz eden sonuçlar da var tabi. Psikiyatrik rahatsızlıklar arasında yer alan kaygı, depresyon, paranoid düşünce ya da ait olma dürtüsü ünlü, şöhretli olma hevesinin neredeyse kaçınılmaz sonuçları.

Güçlü bir şöhret açlığı olanlarımızın, sosyal medyayı ilgi ve popülerlik ihtiyaçlarını yansıtacak şekilde kullanmaya devam ettiği günümüzde, sosyal medyanın ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini düşündüğümde ünlü olma hevesi potansiyel olarak çok daha büyük yıkımlara neden olabilir. Sosyal medya kullanımı demişken araştırmalara göre “narsisizm düzeyi yüksek bireyler selfie ve kendi fotoğraflarını paylaşma, profil resimlerini daha sık güncelleme ve Instagram’da daha fazla zaman geçirme eğiliminde.” Şaşırtıcı olmasa gerek. Narsizmin bir teşhircilik bileşeninin olduğunu da akılda tutmakta fayda var. Narsisizmin benmerkezci olmayı, kendini beğenmişliği ve takdir edilme ihtiyacını içerdiğini hatırlatmaya da gerek yok sanırım.

İnsanların şöhreti ve ilgiyi arzulamasının diğer bir nedeni, kendisi hakkında bilgi paylaşmanın aslında beynini etkilemesidir.  Araştırmalara göre “kendini ifşa etmek, mezolimbik dopamin sistemini oluşturan beyin bölgelerinde artan aktivasyonla güçlü bir şekilde ilişkilidir”. Kendiniz hakkında bilgi paylaşmak beyinde dopamin salgılanmasına neden olur. Bu, kendiniz hakkında bilgi paylaşmanın psikolojik olarak iyi hissettirdiği anlamına gelir. İnsanlar, dopaminin içsel ödülü nedeniyle kendileri hakkında sosyal medyada bilgi paylaşmaya motive olabilirler.

Narsistler kendileri hakkında konuştuklarında bir dopamin patlaması hissederler, bu yüzden bunu yapmaya devam ederler. Bu kişiler genellikle sadece kendileri veya kendileriyle ilgili şeyler hakkında konuşurlar çünkü bunu yapmak onlara kendilerini  iyi hissettirir. Diyorlar ki; “beyin değiştirici en etkili kimyasalların başında “GÜÇ” gelir ve de başarı. İnsan beyni bu iki kimyasala karşı koyamaz ve altyapıda çatlaklar varsa durum çok vahim hal alır.” Her türlü hastalığa vücut bağışıklık sistemiyle direnebilir; ancak; güç açlığı ve sonrasındaki sarhoşluğa karşı direnebilecek bir bağışıklık sistemi yoktur. Gücün beyin üzerindeki etkileri kokain gibidir. Her ikisi de beynin ödül merkezindeki dopaminin etkisini artırır.  Korteksteki hormonal değişim düşünceyi etkileyecek, düşünceler de davranışa evrilecektir.

Yine araştırmalara göre ünlü olma hevesinin bir diğer olası nedeni ise benlik saygısı dalgalanmasıdır. Bu arada özgüven eksikliği ya da yüksekliği olarak tanımlamaktan daha ziyade güvenli/güvensiz özsaygı olarak tanımlamakta fayda görüyorum.

Güvenli benlik saygısı sabittir ve dış faktörlere bağlı olarak değişmez. Güvensiz benlik saygısı sık sık dalgalanır ve büyük ölçüde dış onay ve ilgiye dayanır. İstikrarsız yüksek benlik saygısına sahip bireyler, istikrarlı yüksek benlik saygısına sahip olanlara kıyasla daha güçlü bir ünlü olma arzusu gösterebilirler. Daha derine gitmeye gerek görmüyorum ama hayatımızdaki her bağın niteliği ve niceliği (güvenli ya da güvensiz) anneyle başlayan bağla ilintilidir. Yani özsaygı, kişinin benlik saygısı büyük bir ihtimalle anneyle kurulan bağın niteliğinden ve niceliğinden kaynaklıdır.

Şöyle bir düşündüm de bu bağı kurmadaki fırsat yıllarını heba eden bizim çocuk yetiştirme yaklaşımımız cidden tartışmalı. Çocuğa kendi olmayı değil bağımlı biri olmayı, yetersizliği aşılamada üzerimize yok. Anne, sadece narsisistik arzularını tatmin edecek ve güçlendirecek şekilde çocuk başarılı olduğunda veya iyi performans gösterdiğinde ilgi göstererek çocuğu sömürür. Baba genellikle kendi annesiyle benzer bir simbiyotik ilişki içerisindedir ve bu nedenle karısı ile oğlunun ikili ama baştan sakat ilişkisini onaylar. Ve durum anormal bir hal alır.  Sokakların, insanlar arası ilişkilerin tekinsizliğinin ana nedeninin annesiyle ve babasıyla tekinsiz bağ kuran çocuklar olduğunu düşünürüm.

Neyse konuma geri döneyim. İnsanın kendini olduğu gibi kabul edip bunun huzurunu yaşamda tatmak varken neden ün, şan, şöhret’in huzursuzluğunu arzularız?

Şan ve şöhret açlığının görünüşteki nedenleri arasında güç, kabul görmek, farkını ortaya koymak, tanınmak, itibar görmek, ilgi görmek, maddi zenginlik (çok para kazanmak)… Sondan başlayayım. Nasıl sigara paketlerinin üstünde dikkat sağlığa zarar verir uyarıları var ( ve nasıl bu uyarılar her nedense aksi yönde tesir edip daha çok içmeyi kamçılıyor) şahsen paranın üzerine de dikkate alınmayacağını bilsem de, “dikkat para insanlığınıza zarar verir” kabilinden bir uyaranı yazılması gerektiğini düşünenlerdenim.

Para, para, para… belki de şöhret açlığının altında yatan insana en zarar veren kötücül bir icat.

Gerçekten bir insan neden ün, şan, şöhret ister? Narsisizm? Dışlanma korkusu? Özsaygı güvensizliği?

Bu arada ünlü olma hevesi acaba evrimsel ve kaçınılmaz bir gerçeklik mi? Maymunlarla yapılan bir deney okuduğumu hatırlıyorum. Sosyal statünün bilfiil yaşandığı maymun topluluğunda bilirsiniz kast sistemi gibi statüsü yüksek ve düşük maymunlar hep vardır. Neyse bizim biçare maymunlarla bir deney yapılmış.  Amaç statüsü yüksek maymunların olduğu ağacın dallarına, onların tarafına bakmamaları. Bu davranışı kazanmaları için biçareler diğer tarafa bakmadıkları sürece yiyecekle ve bakımla ödüllendiriliyor. Haftalarca süren deneyde yiyecekle ödüllendirilen biçarelerin zaman zaman kafalarını statüsü yüksek maymunların tarafına ne yaptıklarına bakmak için yine de çevirdikleri görülüyor.

Bu deneyde en merak ettiğim biçare maymunların yukarıdakileri kaçamak bakışlarla kontrol edişleri değil, statüsü yüksek maymunların neden aşağıya baktıkları…

Aşağıdakilerin yukarıdakilere neden baktıkları belli. Biçareler salıeri kompleksinden mustarip. Salieri kompleksi, belirli konularda yeteneği olan bireylerin kıvrak zekâları sayesinde kısa zamanda ortaya çıkardıkları başarılara karşı duyulan kıskançlık. Bununla birlikte  bu kompleks nefret, mutsuzluk, kin ve korku gibi duygularla baharatlanabilir. Yukardakilerin derdini ise aslında en iyi Nobel Ödülü Kompleksi açıklar diye düşünüyorum.  Tartakoff’un icat ettiği bu komplekse göre  “çocuksu narsistik fantezilerin (örneğin, Başkan olma, büyük bir servete kavuşma, kahraman olma, lider olma veya bir ‘Oscar’ kazanma arzusu”) insanın bilinçdışı çekirdeğinde yer alır. Tartakoff’a göre, “Nobel Ödülü Kompleksi”ni bilinçsizce organize eden “çocuksu narsisistik fanteziler”den birincisi görkemli özelliklere sahip ‘güçlü kişi’ olmanın aktif, her şeye gücü yeten fantezisi; ve ikincisi ise istisnai yetenekler sayesinde seçilen ‘özel kişi’ olmanın pasif fantezisidir. Bu fanteziler hangimizde olmadı ki? Ünlü olma hevesi gerçekte asla yerine getirilemeyecek olan çocuksu bir haz durumunu geri kazanmaya yönelik doyumsuz bir arzuyla karakterize edilen bir bağımlılıktır demek yanlış olmaz o zaman.

Neyse maymunlarıma döneyim. Fazla bilimsel olmadan yukarıdaki maymunlar aşağıdaki maymunlara aşağıdakilerin yukarıdakilere olan ihtiyacından daha fazla ihtiyaç duyarlar. Yine araştırmalardan okumalarıma göre tepeye çıkan maymunlar, bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde kendi kendilerini yıkıcı bir davranışa girişirler. “Komutanın yalnızlığı” da denilebilir buna.  Yukarıdaki yalnızlık statüsü yüksek maymunların en büyük sıkıntılarındandır. En tepeye vardıklarından artık yalnızlardır ve bu yalnızlıkta yanlarında algılarını test edebilecekleri, nasıl muhteşem bir maymun olduklarını duyabilecekleri hiç kimseyi bulamazlar.

Çakravartin de nerede çıktı, konuyla ne ilgisi var?

Bir Hint efsanesine göre eğer bir insan dünyayı fethederse bu insan özel bir isim alacak ve bu özel ismi yani “nereye isterse gidebilen insan” anlamındaki çakravartin adını alabilecek ve ona cennete özel davranılacak, Altın Dağa isminin yazılmasına müsaade edilecektir. Bütün insanların arzusu bu. Ama Altın Dağda ad yazacak yer kalmamıştır ve yazabilmek için bir diğerinin adının silinmesi gerekir. Herkes bir diğerinin adını silmek zorundadır. Adınızın silinmesi aynı döngü.  

Bilmem anlatabildim mi?

Kim olduğunu bilmiyorsun. O yüzden onun yerine geçecek sahte bir kimliğe ihtiyaç duyuyorsun. O sahte kimliği sana sahip olduklarının verdiğini sanıyorsun. Oysaki senin sahip olmaya değil kendine sahip çıkmaya ihtiyacın var.

Ruhun huzuru gibi bir zenginlik olabilir mi? Ama midede ve zihinde huzur yoksa ruh huzur bulabilir mi?

Güncellenme Tarihi
  • 05 Şubat 2023,
Yazının Adı
Çakravartin ve Hubris