Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Birbirimizin Eşiyiz Eşiti Değiliz

Birbirimizin Eşiyiz Eşiti Değiliz

Karanlık ortalığı kaplamadan -akşamları kuşların damların saçaklarına sığındığı gibi- evlerimize sığınırdık. Heyecanla beklerdik sofraların kurulmasını. Sadeydi, fakirdi ama bereketli ve huzurluydu o sofralar. Kimileri naylon veya bez sofrayı yere serer kimileri yuvarlak tahtayı ortaya koyar kimileri ellerinde bakır, alüminyum veya çelik sinilerle içeri girer çok azı da masa hazırlardı.

Ve annelerimizin yaptığı tek çeşit yemeğe daldırılacak kaşıklar şevkle sahiplerini beklerdi. Bugün ne yemek var sorusu sorulmazdı. Sadece sofraya konulanın hakkını nasıl veririm muhasebesi yapılırdı. Yemekten çok ekmek yenilirdi. Aç kalkılsa da sofradan zinhar bunun bahsi söz konusu yapılmadan annelere teşekkür Allah’a da şükredilirdi. Sonra mümkünse çay faslı başlardı.

Anneler yorgun ama mutlu babalar üretmiş ama aciz çocuklar her işe ortak lakin haylaz bir şekilde kendilerini gecenin koynuna atardı. Gecenin sessizliğini sadece ailenin birbiriyle olan muaşereti bozardı. Gece bundan çok memnun kalır kendini ailenin ocağına bırakarak ocağı harlar muhabbet de koyulaşırdı. Derken bir bakmışsınız aile efradının çoğu bir köşede uyuklamaya başlamış. Evin direği anne tek tek onları yatağına yollamaya başlar. O tatlı uykudan uyanmak öyle zor gelirdi ki keşke hiç uyandırmasalar anlamında uykunun derinliklerindeymiş gibi bir direnç gösterilirdi.

Kimse şikayetçi değildi evin içinden ve dahi dışından. Erkekler dışarıda kadınlar içeride çalışırdı. Bazen de hepse her yerde beraber çalışırdı. Hiç kimse nerde neden ne kadar çalıştığını hastalıklı olarak konuşmazdı. Hele babalar kazanç ve başarılarını evde konuşmaz annelerin başına kalkmazdı. Kazanç herkesindi büyük tasarrufa anne sahipti. Anneler de onca işin içinde çocuk doğurup büyütüp beslemeyi yük görmenin aksine bir ibadet bilirdi.

Erkekler erkekti onun şeref ve haysiyetini yerine getirecek duruş sergilerdi. Kadınlar kadındı kadınlığın onurunu ve iffetini bütün yüklerine rağmen korurlardı. Ne erkeklerin gözü içerdeydi ne kadınların gözü dışarıda. Bütün ocaklar tüter ve her aileden toplum ve medeniyetine sürekli olumlu katkılar sağlanırdı. Hele annelerin bitip tükenmeyen enerjileri unutulmazdı. Fedakârlıklarının yanında dünyaya getirdikleri evlatların varlığı ortalıkta filiz verdikçe haklarının asla ödenmeyeceği bilinir, rahmet ve bereketin onların eliyle ocakları sürekli harladığı düşünülürdü. Babalar bu hakikati kelimelerle pek ifade edemezlerdi. Annelerinse böyle beklenti içinde olduklarını belirten halleri olmaz ödüllerini evlatlarının büyüyüp hayatın içinde varlıklarını göstermelerinde ararlardı. Bir baba doğan her çocuğu için dünyayı hanımının ayaklarının altına serseydi dahi anne için çocuğun varlığı yanında onun pek bir anlamı olmazdı. Çünkü her doğan çocuk Allah’ın rahmetinin bir aksi insanlıktan hâlâ ümit kesilmediğinin bir göstergesi gibi algılanırdı.

Bu devir saadet asrı gibiydi ve maveraya çekildi diyemem. Çünkü dünyaya tek bir çocuk dahi gelse anne olmanın evrensel hakikati tahakkuk eder kadınlık fıtratı asaletini bütün insanlığa gösterirdi.

Yeni bir toplum ve aile inşa etmek için acilen hepimiz eğitilmeliyiz. Hasseten erkekleri eğitmemiz kadınları da değerli kılmamız gerekir. Bu eğitim ve değerliliği eşitlik üzerinden değil adalet üzerinden inşa etmeliyiz. Varlıksal gerçekliğin idrak pencerelerinden içeri girerek eş olduğumuzu ama eşit olmadığımızı artık anlamalıyız.

Bugünün aile problemlerinin temel nedeninin ontolojik yani varlıksal olduğu kanaatindeyim. Farklı yaratılışları birbirine eşitlemenin eşit olmayan beden ve ruhlardan aynı eylemleri yapmalarını istemenin büyük bir zulüm olduğu inancındayım. İstihdamda kadın payını artırdık cümlesinin büyük bir zulüm ve haksızlık olduğunu hep ifade ettim. Bu cümlenin toplumun kahır ekseriyetini teşkil eden ev hanımlarını büyük bir küçümseme, yaptıkları işi hor görme, insanlık medeniyetinin devamının şartı olan çocuk doğurmayı hiçe sayma, toplumun en temel kurumu olan ailenin içindeki huzuru yerle bir ederek büyük bir yıkıma uğratma ve adım adım aile ocağını söndürmeyi gerçekleştirerek geleceğimizi yıkma anlamına geldiğini düşündüm daima.

Evin dışına çıkan bir kadın o ürkekliğin ve üşümenin, soğuk ve çiğ bakışların, hayvanca muamelelerin verdiği korku ve yıkımı evde onaracak sıcaklığı sağlamanın/kaybetmemenin ümidini/endişesini hep yaşar.

Ne yazık ki erkeğe muhtaç olmayayım diye erkek iktidarının merkezi gücünü elde etmek için çaba sarf ederek erkekleşip onlar gibi üretim ve başarının labirentlerinde dolaşırken acizlik ve korkunun limanlarına yanaşmayı unutup sevgi ve şefkatin ocağından uzaklaşmaması gerektiğini adı gibi bilir her kadın. Çaresi bulunan şeyde acizliğe itilmenin verdiği elem ile çaresi bulunmayan şeylerde sürekli cezaya çarptırılan aşağılık zihniyetin pençesinde kıvranmakla büyük acılar çeken kadınlar acilen yuvalarına dönmeliler.  

Evet kadınlar eskisi gibidir ama erkekler değil. Çünkü çoğu erkek kazancını başarı ve üretim aracı olan bir güç olarak değil aynı zamanda bir tahakküm aleti olarak da kullanıyor. Hatta hiç hakkı olmadığı halde hayat arkadaşı tercihinde en büyük şartlardan biri olarak evleneceği adayın ailenin ekonomisine katkısını düşünerek aşağılık zihniyetini modernitenin sunumuyla şatafatlı bir gelecek oluşturma parazitlerini utanmadan dillendirerek yapmayı bir normallik olarak görmeye başladı. Evin hanımı olma kariyerini tamamen anlamsız ve yetersiz görerek bu iştah ve arzu alçaklık merkezli duygularını dile getirirken bir de hiçbir şey olmamış gibi evin içindeki onca işe ortak olmadan soyunun devamını çocuk isteyerek bazen de hiç utanmadan değerli bebek adı altında erkek çocuk isteyerek alçaklığının tarihini hiç bu kadar aşikâre yazmamıştı. Kadınlar da bilinçli bir bilinçsizlikle güle oynaya bu ateşin içine kendilerini bırakıveriyorlar.

İhtiyaç çeşitlendiği kadınlar da bu çeşitliliğin merkezinde kendilerini bulduklarındandır ki müstakil bir gelirlerinin olmasını istemeleri çok haklı bir taleptir. Mamafih her erkek bunu yerine getiremez. Bu işin en kısa çözüm yolu çözülmenin de ilacı zannımca devlete düşüyor. Acilen evlenen aile kuran her çiftin kadınına az da olsa mutlaka bir maaş bağlanmalıdır. Gelirine bakmaksızın evlenen her çiftin hanımına bağlansa bu maaş inanın büyük bir aile inşası ve ocağın harlanması yeniden gerçekleşebilir. Aksi takdirde gücün peşinden koşan erkek eğer sınırını belirleyemezse kadını da bu gücü elde etmek için eşitlik adı altında suçuna ortak eder. Eşitlik adıyla erkeğin bu suçuna ortak olmaya başlayan kadın en önemli özgürlük alanı yuvadan ve çocuktan yavaş yavaş kopmaya tamamen erkeğin boyunduruğu altına girmeye ve kendiliğini tam köle yaparak gerçeğine yabancılaşmaya başlar. Erkeksi gölgelerin arasında kadınsı duruşuyla en çok da kendi ontolojisine yabancılaşır. Üretime katkı sağlıyorum adına en büyük bedeni ve ruhi tüketimi yaşayarak gün geçtikçe sistematik olarak duyarsızlaşır ve erkekleşir. Erkeğin de gün geçtikçe kadınlaşıp bütün gerçekliğine sırt döndüğü gibi.

Herkes kendi gibi kalsa olmaz mı!

Hiçkimse haddinden tecavüz etmese bu mesele çözülmez mi!

Devlet, iktidarını değil de varlığını ortaya koysa vatandaşının onuruna yakışacak bir yönetim sergilese aile kurtulamaz mı!

Herkes her işi değil fıtratının gereği olan işi yapsa huzur bulunmaz mı!

Erkekler yine eskisi gibi dışarıya çıksalar ve çalışıp yorulup eve gelseler olmaz mı!

Kadınlar evde kalsalar bütün vakitlerini kendilerine ve ailelerine ayırsalar etraf durulmaz mı!

Huzur ve şefkat önden gitse kadın ve erkek onu takip etse yeni aile kurulamaz mı!

Ev hanımlığı en büyük kariyer olarak tanımlansa kadınlığın izzeti ayaklar altına alınmadan onlara devlet maaş bağlasa haksızlık mı olur!

Kadın her işe bulaşmasa erkek de kadının arkasına sığınmasa sadece işini yapsa etraf gül gülistana dönmez mi!

Ruhu sömürmek ve bedeni bütün ayrıntılarına kadar kullanmak olan çağdaşlık bakış açısından insan olma durumuna geçmek için herkes her işi yapmasa daha iyi olmaz mı!

Başka milletlerin tecrübesini yaşamaktansa kendimiz kalarak ailemizi kursak daha güzel bir gelecek inşa edemez miyiz!

Toplumsal olarak çözülmüyoruz toptan çözülüyoruz. Modernizasyondan şimdi de sanallaşma denen yozlaşmışlıktan şefkat ve muhabbet dolu bir aile ocağının inşasıyla en az zararla kurtulsak değmez mi!

Varlığın ötesine var olandan başkasına geçmek için aileye ihtiyacımız var. Yoksa hep haz önden gider peşinde sadece ahlar ve vahlar kalır.

Güncellenme Tarihi
  • 26 Ekim 2025, 06:58
Yazının Adı
Birbirimizin Eşiyiz Eşiti Değiliz