Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Balkanlar Seyahati-3/Srebrenitsa (8372...)

Balkanlar Seyahati-3/Srebrenitsa (8372...)

Belgrad’a doyamadan ayrıldık. Artık yolumuz inancımızın kaynağı İnsanlığın son yüz yılının son çeyreğinin yüz karası, batının çok yüzlülüğünün ispatı, biz Müslümanların bilhassa Türkiye Müslüman haklarının geç kaldığı bir coğrafyaya evlad-ı Fatihan’ın samimi Müslümanlarının olduğu Bosna Hersek coğrafyasına doğru yola koyulduk.

İnancımızın özü Müslümanlığımızın acı bir tarzda fiiliyata dönmediğinin göstergesi olan on binlerce beyaz taşların hayatta dimdik durup şehadetleri gibi özür bekleyen Srebrenitsa’ya doğru yol alıyorduk.

Dağların arasından yeşilliklerin içinden patika yollardan geçtik. Lubovia sınır kapısından geçerek Srebrenitsa’ya ayak bastık. Sınır kapısından geçtikten sonra Srebrenitsa şehitliğinin olduğu yere hemen vardık.

Burası yolculuğumuzun hüzün ve keder kapısıydı. Özrümüzün affının geç kalışımızın kederli pişmanlık anlarını gözyaşlarıyla anlatmanın yeri Srebrenitsa mezarlığının yanına geldiğimde mezarlıkta dimdik duran beyaz taşlar gibi biz hayattayız diyen o şehitlikler neden geç kaldığımıza tavır koymuş, mezarlığa bakarken arabamın tekeri kaldırıma çarpmıştı. Küçük bir kaza atlatmıştım. Hemen toparlandım arabayı park ettim. Büyük bir edep ve hüzünle şehitliğe giriş yaptım.

Şehitlik ve şehitliğin ayakta duran bembeyaz şehitleri Gazze’den önceki Halepçe’den sonraki insanlığın en büyük utancı olarak bana da bir şamar vurur gibi hüzün ve kederlerini haykırıyorlardı. Mehmet Akif’in dediği gibi utandım ağlayarak ağladım utanmayarak.

13 kısımdan oluşan, insanlığın en büyük utancı olan bu soykırım mezarlığında göz yaşlarım mezar taşlarını okumamı engelliyordu. Çanakkale şehitliğinin bir benzeri olan bu şehitlik aynı özellikleri taşıyordu. Balkanlardaki bütün Müslümanlar hatta her yaştan Müslümanlar bu soykırımı engellemek için Bosnalı kardeşlerinin imdadına koşmuşlar ancak hepsi hunharca şehit edilmişlerdi. On yedi yaşından tutun ta üst yaşlara kadar her nesilden burada yatan şehitler kir tutmayan beyazlıklar arasında yeşilliklerin asude örtüsüne bürünerek insanlığın ayıbını haykırırlarken Gazze’deki kardeşlerine sadece selam gönderiyor onların kendilerinin öz kardeşleri olduklarını haykırarak tarihin bir kaza ve kader olduğunu anlatmak istiyorlardı.

Şehitlik çok asude bir yerdi. Şehitler çok masum ve mazlumdu. Kuşlar dahi edeple öterken bütün bitkiler de büyük bir itinayla hareket ediyordu. İki dağın arasında ve bir dağın göğsünde yatan ve bizim o an şahit olduğumuz 8372… şehidan ve yılın her 11 Temmuz’unda onlara dahil edilen yeni şehitlerle bize gitmemizi emreder gibi duruyorlardı. 

Gençlik yıllarımda yaşadığım o acının şimdi utancını yaşıyorken Gazze’ye yardım edememenin de kahrını kalbimin en derin yerlerinde bir kez daha hissettim Srebrenitsa’da. Barışın savaşla değil kardeşlerini unutmamakla geldiğini anladım.

İnsan olmanın ne kadar anlamlı bir şey olduğunu insanlıktan çıkan insanlığın tehlikesinin büyüklüğünü bana gösterdi Srebrenitsa. Buradaki acı kaderin nasıl vahşi ve insafsız bir kaza sonucu oluştuğunu, Müslümanlığın batının gerçek yüzünü nasıl ortaya çıkardığını, batının asi ve vahşi çocuğu olan Sırplara insanı katletme imkânı verilince neler yaptığını bütün fizik ve ötesi aleme haykıran bir Srebrenitsa’nın insanlık için konuşmanın yeri değil utanmanın ve kahrolmanın arenası olduğunu gördüm. Aynı batının tarihten hiçbir ders çıkarmayarak ve aynı kederi oluşturmak için bugün Gazze’de aynı kazayı Siyonist Yahudiler eliyle tekrar inşa ettiklerini görmenin ömrümün en kara günleri olduğunu anlayınca sadece Allah’a dayandım ve bu acıların bedelini ödetmesini niyaz ederek oradan kahrolmuş bir Müslüman olarak ayrıldım.

 

Sarayova

Gecenin karanlığının tek beyazlığı Srebrenitsa şehitliğinde yatan ve her biri göklerin ötesinin yerdeki yıldızları olan beyaz şehitliği daha fazla rahatsız etmeden Yasinler ve Fatihalar hediyelerini vererek alnımızı secdede af dilemek için eğerek ayrıldık oradan. Yine bizim Kara Deniz bölgemizi andıran bir coğrafyanın bağrından yol alarak Sarayova’ya doğru yola koyulduk. Bütün duygularımız Srebrenitsa’daydı. Emel gurbetinin yolunun ucu da başkente doğru gidiyordu.

Gecenin karanlığında ve Srebrenitsa’nın insanlığı utancında boğan sesleri arasında Sarayova’ya vardık. Otelimize yerleştik. Lal olmuş dilimiz, paramparça olmuş gönlümüzle kendimizi uykunun ölümüne bıraktık.

Sabahın hayatına uyandığımızda dağların tepelerine yerleşmiş en dibinde bir vadiye konuşlanmış bir Sarayova gördük. Şehri görmek için hemen kendimizi dışarıya attık. Şehrin ortasından geçen suyun asude kenarlarında Türk çarşısına doğru yol aldık.

Evet burası Türk çarşısı dedikleri Müslüman pazarıydı ama içinde Müslüman bulmak çok nadirdi. Sınır tanımaz eğlence kültürü, hayvani hürriyetin en şuh ve aymaz yansımaları ne yazık ki burada da kol gezmekten ziyade yaşamın ta kendisi gibiydi.

Srebrenitsa’dan sonra burada çok sıkıldık. Bunca kahır ve soykırım bu yaşantı için miydi mırıldanmasıyla nefes alacağımız bir yer aradık. Çarşı ve İslami imaretlerin arasından yukarıya doğru yol alırken tekrar karşımıza Srebrenitsa’ya benzer ama daha küçüğü olan bir mezarlığa denk geldik.

Burası da bir Bosna şehitliğiydi. Aynı edep ve düsturla kapıdan içeriye girdik. Büyük bir yamacın en güzel değerleri olan aynı beyazlıklar arasında yukarıya doğru yol aldık. Yol aldıkça bütün şehidana eşit mesafede duran, sadeliği ve basit bir ayrıcalığıyla fark edilebilen bir mezarlığın önünde bulduk kendimizi. Hiç ihtişam yoktu. Hatta mezarının taşı diğerlerinden daha sadeydi. Üzerindeki yazı ise yaklaşmasanız ve dikkatle odaklanmazsanız zor fark edeceğiniz kabilinde bir formdaydı.

Mezarlığın ortasındaki bu sade ve unutulmaz Müslüman mezarlığı Alie İzzet Begoviç’e aitti. Sadeliğinin yanında kabristandaki konumlanışıyla yüksek bir yerden Sarayova’ya hayır hayır bütün Bosna’ya yok yok eksik söyledim bütün Müslümanlara bakarken parçalanmışlığımız ve kayboluşumuz karşısında feryat eder gibiydi. Feryadının çaresini de yaşadığınız gibi ölür öldüğünüz gibi de dirilirsiniz diyerek kendini vatanının mazlum ve sade bir evladı olarak ancak yeni nesil tarafından anlaşılamamanın kederini de en derinden yaşayarak anlatıyordu.    

Sarayova’daki aldığımız her lezzet çekilen acıların gölgesinde kalıyordu. Ne yediğimiz o harika Boşnak böreği ne de diğer tatlar kemal-i afiyetle bize can ve kan olamıyordu. Çünkü biz ya şehitliklerde kendimizi buluyor ya da özgürlük mekânlarından tünelleri görmeye çalışıyorduk.

Ah Sarayova ah Sarayova! Bilsen ki ne bedbahtım seni görmekten ve ne kadar hüzünlüyüm senin geçmişine sırt çevirmenden. Bunca katliamı yapan ve senin ecdadını soykırıma uğratan bir hayatın bütün inceliklerini yaşayarak yok olduğunun farkında olmayışın ne büyük bir keder! Adım adım ölümünün, yok olmanı izleyenlerin kadeh kaldırmaları karşısında onlara eşlik etmen ve geçmişini özgürlüğün asil mücadelesi olarak göremeden geleceğini yok eden düşmanına tamamen benzemen ne büyük bir yok oluş olduğunu bilmemen beni üzüntünün en onulmaz derelerinde boğar gibidir.

Nolursun nazlı Sarayova nolursun! Ezanı dinle. Meyhaneler seni çekmesin öksüz camilerini doldur. Haramın en zehirli balından tatma artık helalin sadeliğine kanaat et. Mazin aynan olsun ve o aynaya bakarak tara saçlarını ve düzelt kıyafetlerini. Ati kazancın olsun o atiye bakarak sen de çalış ve çalışman helalin olsun.

Srebrenitsa’dan sana gelince asil bir mücadeleden sefil bir halete düşüşünü görmek beni kahrediyor. O acıların hakkı değil bu hayat. Senin hakkın sadece eğlenmek değil aynı zamanda matem. Senin hakkın bu asil mücadele neticesinde düşmanına benzemeden kendin olman yani gerçek Müslüman kalmandır. Şairin sesiyle sana elveda diyorum Sarayova Sarayova Sarayova!

Kopmuşuz bizler o öz varlık olan manzaradan.

Bahseder gerçi duyanlar bir onulmaz yaradan;

Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük;

Budur âlemde hudutsuz ve hazîn öksüzlük.

Sızlatır bâzı saatler dayanılmaz bir acı,

Kökü toprakta kalıp kendi kesilmiş ağacı.

Rûh arar başka tesellî her esen rüzgârda.

Ne yazık! Doğmuyoruz şimdi o topraklarda!

Elveda acıların en asili sevgili Sarayova elveda!

 

Güncellenme Tarihi
  • 01 Aralık 2024, 10:36
Yazının Adı
Balkanlar Seyahati-3/Srebrenitsa (8372...)