Bekaa Vadisi’nin eteklerinde bir Roma mimari harikası; Baalbek…
Geçen yılbaşında Lübnan’daydık. Beyrut, liman patlamasından sonra bir daha belini doğrultamamış. Devlet ülkeye sadece 1 saat elektrik verebiliyor. Geri kalan 23 saatlik elektriği, parası olan kendi imkânlarıyla sağlıyor, parası olmayan bu 23 saatin; karanlıkta, sıcakta, soğukta geçmesini bekliyor, sonra ki bir saatlik elektriğe kavuşabilmek için…
Karanlıktan daha fazla bahsetmeyeceğim bu yazıda, antik dönem şaheserlerinin ışıltısına doğru yola koyulacağız birlikte…
Biz, Baalbek’e halkın kullandığı yollarla gittik. Bekaa Vadisi hemen yanı başımızda. Dolmuşa binenler inenler? Gitgide Suriye sınırına yaklaştık. Suriye toprakları görünüyor...
Her yer Suriyeli mültecilerle dolu, çadır kentlerde yaşıyorlar. Oralara gitmeden, böyle bir karenin içinde olacağım söylense korkardım, ama yola çıktıktan sonra insanda ne korku kalıyor ne bir çekince... Sadece daha çok öğrenme ve merak duygusu ağır basıyor.
Lübnan-İsrail savaşı, iç savaş, Suriye yönetim karşıtı İslamcı örgütlerin Hizbullah’la çatışması, karşılıklı bombalar... Bölge hâlâ güvenli değil ama biz turist değiliz ki, Bekaa’yı hissetmezsek, orada olduğumuzu anlayamayız. Beyrut’tan bindik bir minibüse, Çatura’da aktarma yapacağız. Beyrut minibüsümüz, bizi indirmeden Çatura’da dört dönüp, bizi Baalbek’e götürecek minibüsü buldu, komisyonunu alıp bizi ve 2 Çekyalı yolcuyu diğer minibüse aktardı. Çekleri, indirmek kolay olmadı, Arap şoförü hiç anlamadılar, ben; “hadi iniyoruz” dedim, bana da bir burun kıvırdılar, biz inince Arap şoför onların da inmesini işaret etti eliyle, inmekten başka çareleri kalmadı.
Yolda, komik bir sürü olay geçiyor yolcular arasında, biz; hissi kablelvuku bularak, anlıyoruz olayları. Garibim Çekler, uzaylı gibi bakıyorlar, aynadan bizim yüz ifadelerimizi takip ediyorlar; gülüyorsak, onlar da rahat nefes alıyorlar. Acıdık onlara, bu kadar korkarak da Bekaa’ya gidilmez ki...
Ama sonunda Baalbek’i görmek var, çekecekler bu korkuyu...
Baalbek’de arabadan inince, bizim Çekler koşa koşa Baalbek arkeolojik alanına attılar kendilerini, güvenli bölgeye girdiler. Biz meraklı gözlerle biraz kasabayı inceledik, çıkışta biraz daha gezeriz diye, bizde kendimizi, Jüpiter, Baküs, Zeus Tapınaklarının arasına atıverdik.
Dünyanın en görkemli tapınak şehri olarak geçiyor Baalbek...
Fenikeliler, Yunan ve sonrasında Roma’nın geçtiği, Roma’nın inanılmaz bir servet harcayarak, mimarlık şaheseri sergilediği bir tapınak kenti olmuş. Romalıların buraya neden bu kadar önem verdiği hâlâ çözülebilmiş değil. Şimdiye kadar görülen, en yüksek ve en kalın sütunlar burada. 22 metrelik 84 sütundan sadece 6’sı ayakta kalabilmiş Jüpiter Tapınağı’nda, ama 6 tanesi bile yetiyor insanı büyülemeye...
Tapınak için 300 tonluk sütunların Mısır’dan getirildiği tespit edilmiş. Jüpiter tapınağının temelinde bulunan dev anıt taşlarının tapınağa nasıl taşındığı ve nasıl işlendiği ise bilinmiyor.
Ayasofya’da da Baalbek’den taşınan temel taşları kullanılmış.
Baküs Tapınağı, halen modern mimarlar için bir esin kaynağı olamaya devam ediyormuş. 18 metre uzunluğunda ve 46 sütunu bulunan antik çağın devasa yapısını, tepeden, Jüpiter Tapınağı’ndan izledik uzun süre... Büyüsünden kurtulunca, içini gezebildik. Tapınağı çevreleyen sütunların oluşturduğu tavan, yekpare tanrısal rölyeflerle işlenmiş... aklın ötesinde bir tapınak...
Baalbek’de 10’dan fazla tapınak var. Zeus, Jüpiter ve Satürn en muhteşemleri...
Abdülhamid’de gelip, Baküs Tapınağı’na bir Osmanlı tuğrası çaktırmış.
Saat 3 gibi çıktık Tapınak Şehrinden. Biraz Baalbek’i gezelim dedik. Sokakta konuştuğumuz bir genç, münferit geldiğimizi duyunca; minibüsler erken biter, kaçırmayın yoksa burada kalırsınız deyince koşa koşa Çatura minibüsünü bulduk.
Gerçekten de saat 4’te bitiyormuş. Hızlıca çarşısını dolaştık, kendimizi minibüse attık ve Bekaa Vadisi’nden ayrıldık.
Baalbek muhteşemdi
Bekaa heyecanlı...