Bir toplumda şikâyet, eleştiri ve suçlama sohbetlerin içeriğine ve yön vermeye başladığında herkes suçludur fakat hiç kimse sorumlu değildir. Örüntü böyle olunca eğitsel, sosyal, kişisel ve psikolojik boyutlarda sorunların yaşanılması kaçınılmazdır. Bir başkasını ya da başkalarını şikâyet etmek, eleştirmek ve suçlamak insanın kendinden uzaklaşmasına neden olması yanında onun ruh sağlığını korumak ve sürdürmenin temel yolu olan kendi ile yüzleşmesini de engellemektedir. Sosyal yaşamın her bir aşamasında ihtiyaç duyulan, güven, iş birliği, paylaşma, yardımlaşma ve duygudaşlık vb. dinamiklerin yerini güvensizlik, uzaklaşma, tüketme, saklama ve inandığını görme gibi dinamikler almaktadır. Bu döngünün bedelini yaşadığımız her bireysel ve toplumsal olayı olayın etkisinin çok üstünde kaygı, korku, çaresizlik ve kimsesizlik duygularını yoğun ve sürekli hissederek ödüyoruz. Bu bedel ödeme ile borç ortadan kalkmıyor, tam tersi yaşanan bu duyguların eşliğinde hayatın kendisi katlanmaz hale geliyor. Geçmişi unutan, geleceğinden vaz geçen sadece günü çıkarmaya çalışan insan sayısı her geçen dakika, saat, gün, hafta, ay ve yıl artmaktadır.
Bu döngünün nasıl işlediğini ya da nasıl bir düzeye geldiğini daha net anlayabilmek için birçok örnek verilebilir. Eğitim sürecinde, öğretmen öğrenciyi, veliyi ve sistemi suçlu gösteriyor. Veli öğrenciyi ve öğretmeni suçluyor. Öğrenci veli ve öğretmeni suçluyor. Çalışan işvereni, işveren çalışanı suçluyor. Doktor hastasını, hasta doktoru suçluyor. Mevcut yönetici bir önceki yöneticiyi, bir önceki yönetici mevcut yöneticiyi suçluyor. Anne babayı, baba anneyi, anne-baba çocukları, çocuklar anne babayı suçluyor. Sözün özü herkes herkesten şikâyetçi, herkes herkesi suçluyor ve herkes herkesi eleştiriyor. Suçlama, şikâyet ve eleştiri temel baş etme ve yaşanan durumlara bir açıklama tarzı haline geldi ki, görünmez güçler ya da varlıklar bile bu süreçte yer almaya başladı. Evlenemeyen, işi düzgün gitmeyen, eşi ile anlaşmazlık vb. durumlar için üç harflileri suçladık. Yaşadığımız zorluklar için de dış güçleri suçladık.
Bu sürecin sonucunda geldiğimiz yere ilişkin bir farkındalık oluşturmak için bir resim çekmeye ihtiyacımız var. Okul terki ve devamsızlık konusunda uluslararası sıralamalarda ön sıralarda yer alıyoruz. Uluslararası yapılan sınavlarda son sıralarda yer alıyoruz. Uyuşturucu madde kullanma yaşı her geçen yıl düşmekte ve yaygınlaşmaktadır. Görsel ve yazı basında yer alan ve toplumsal yaşamın temel dinamiği olan güven duygusunu ortadan kaldıran haberlerin (hırsızlık, trafikte kavga, magandalar, dolandırıcılık, ev sahibi kiracı tartışmaları, yolsuzluk vb.) artık sıradanlaşacak kadar çok olması. Girilen sınavlarda (LGS, AYT, TYT vb.) matematik başta olmak üzere fen bilimleri alanlarında öğrencilerin ortaya koyduğu performans. Türk Lirasının yabancı paralar karşısındaki değeri, alım gücünün düşmesi. Terör örgütlerinin ülkemiz üzerindeki planlara yönelik hizmet edecek şekilde aktif olarak kullanılması. Okul önlerinde çocuklarımızın kimliğini, benliğini ve geleceğini anlık bir zevk uğruna satın almak için bekleyen uyuşturucu satıcıları. Boşanma sayılarının evlenme sayıları ile yarışır hale gelmesi. Hiçbir şey yapmadan az para ile çok kazanç elde etmeyi hayal ederek dolandırıcıların ağına düşün insanların sayısı. Yaşadığı psikolojik sorunlarla baş edebilmek için psikolojik ilaçlara bel bağlayan insanların sayısı. Yurt içinde kaybettiği geleceğini yurt dışında aramaya çıkan ve çıkmayı düşünen gençlerin sayısı. Bu resmin oluşmasında benim hiçbir dahlim yok diyecek insanların sayısı çok hatta herkes bunu söyleyecektir. Şikâyet edilecek, eleştirilecek ve suçlanacak o kadar çok insan varken ben kendime neden bakayım ki! Esas sorun, yaşanan bir olumsuzlukta başkalarına önümüze, arkamıza, sağımıza, solumuzu ve kimseyi bulamaz isek görünmez bir suçluya bakmayı öğrenmek yerine kendimize bakmayı öğrenseydik bu resim nasıl olurdu acaba?
Herkes işini yapıyor. Uyuşturucu satıcıları, dolandırıcılar, dış güçler, terör örgütleri, okul ve ders saatinde öğrencileri ağırlayan hizmet sektörü sahipleri, hırsızlığı meslek edinenler, ülkemizi bölmeye çalışanlar vb. Yapacağımız şey onların peşine düşmek ya da işlerini daha iyi yapsınlar diye ne onları ne de birbirimiz suçlamak, eleştirmek ve şikâyet etmek yerine kendi işimizi olabildiğince en iyi şekilde yapmak olmalıdır. Öğretmen işini öyle yapacak ki, öğrenci ders devamsızlığı yapmayacak ve okulu terk etmek bile aklından geçmeyecek. Öğrenci okulda mutlu, huzurlu, güvende ve kendi olmayı aidiyet duygusu ile yaşarsa öğretmen işini iyi yapıyor demektir. Böyle bir okulun kapısında bekleyen uyuşturucu satıcısı müşteri bulamaz ve böyle bir okulun kapısında benlik, kişilik ve gelecek hırsızları barınamaz. Anne-baba işini iyi yaparsa çocuğunun eğitsel, sosyal, kişisel ve psikolojik işlevselliğini koruma ve sürdüremeye en önemli katkıyı yapmış olur. Ailenin sahip çıktığı bir çocuk, başka bir kişi ya da grubun onu sahiplenmesi için bir arayışa girip bir ok atıp okun denk geldiği yere saplanıp kalmıyor. İnşaat mühendisleri işini iyi yapınca depremlerde barınma ihtiyacımızı karşılayan sığınaklarımız mezarımız olmayacak. Doktor işini iyi yapınca hastalıklar olur fakat hastalar olmaz. Psikolojik danışmanlar işini iyi yaparsa bir başkasını kaynak görerek problem çözen insanlar yerine, problem çözmede kendi kaynak gören insanlar yetişir. Sosyologlar işini iyi yaparsa sevgi ile psikolojiye, paylaşma ile sosyolojiye ihtiyaç duyulmaz hale geliriz. Ekonomistler işini iyi yaparsa bir milletin stratejik değeri olan parası pul olmak yerine en önemli milli gücümüz olur. Özet olarak söylemek gerekirse; işimizi yaparken, adaletli olarak; sevebilirsek, merhametli olabilirsek, çalışabilirsek, paylaşabilirsek, yardımlaşabilirsek, iş birliği yapabilirsek, güvenebilirsek ve vatanı sevmenin tek yolu olan işimizi en iyi şekilde yapabilirsek bireysel, eğitsel, sosyal ve ekonomik olarak bizi yıkmaya ya da yok etmeye çalışan herkesin yapacağı iş boşa çıkar. Bir başka söylemle herkesin ne yaptığına bakıp bir başkasını ya da başkalarını şikâyet etmek, eleştirmek ve suçlamak yerine kendi işimizi en iyi şekilde yaparsak onların yapacağı her şey boşa çıkar.
Onların ne yapacağını ya da yapabileceğini biliriz ve biliyoruz. Bunu önlemenin tek yolu kendimizi yöneterek yaptığımız işi en iyi şekilde yapmaya devam etmektir.