Bu, Ahmet Bey’le Perihan Hanım’ın yılların bitiremediği bir kavgasıydı.
Görünüşte mütebessim, nahif hatta uyumlu hakikatte içten içe sürekli kavgalı Ahmet Bey kendine benzetmek istediği Perihan Hanım’la didişmekten yaşamı ıskalamıştı. Bir türlü anlamamıştı Peyami Safa’nın dediği gibi dünyada en geç olgunlaşan meyvenin insan olduğunu. Başka meyveleri olgunlaştırmaya çalışırken kendisinin ne kadar kel kaldığını gönüllerde kırağıya çaldığını hiç fark edememişti. Çünkü tek doğrunun kendi doğrusu olduğunu gösteren gözlüğünü atmaya hiç niyeti yoktu.
Perihan Hanım her zamankinin aksine bu defa sessizliğini bozar bir niyetle avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı.
-Be adam! Yıllardır sana söylemeye çalışırım ama anlamazsın.
Hayat sadece senin baktığın gözlükten görünmez. Başka gözlüklerle da bakılır hayata. Hem de çok farklı pencere ve renklerden.
Her yerde senin gözlüğün her şeyi doğru göstermez. Hem gözlüğün de eskimiş ve kirlenmiş. Bakımını yapmadığın gibi değiştirmiyorsun da. Tek çaren o gözlüğü atmak. At gözlüğünü kurtul.
-Saçma saçma konuşma Perihan. Kafamın tasını attırma. Nesi varmış gözlüğümün. Görüyorum işte her zamanki gibi. Hem de istediğim şekilde.
-Doğru diyorsun Ahmet Bey. Görüyorsun her zamanki gibi ama bu zamanki gibi ve başkalarının istediği şekilde değil.
-Tamam tamam. Bir lokma bir şey ikram edecektin. Onu da zehir zıkkım ettin. Kendi ihtiyacımı görecek kudretteyim elhamdülillah. Sana hiç de ihtiyacım yok.
-İşte tam da bunu demek istedim Ahmet Bey bunu.
-Ne demek bu şimdi!
-Galiba beni kendine benzetmeye çalışman yetmedi. Beni sen gibi göstermeye çalışan o gözlüğünle her şeye ve herkese de aynı bakıyormuşsun.
-Niye bakamaz mıyım? Bir engel mi var! Gözlükler benim değil mi!
-Tabi ki bakarsın lakin yalnız kalırsın.
-Ha ha ha! Sen kendine bak. Kukuma kuşu gibi eve tünemişsin. Kimseye gidip geldiğin olmadığı gibi kimseyi de evine almıyorsun. Biraz da aynayı kendine çevir.
-Hayırlı olsun Bey. Senin gözlüklerinin eseri.
-Yine suç benim gözlüklerimin mi oldu! Ne büyük başım ve başımda da gözlüklerim varmış be arkadaş.
-Kaç kaç Ahmet Bey kaç! Bu halin ve gözlüklerinle sen sadece seni görür başkasını göremezsin. Beni de kaybedersen yakında artık tam yalnız kalırsın. Ve şimdiye kadar acıdığım gibi mezarımda da yine acırım sana hayat arkadaşım.
Tabii ki dostlar Perihan Hanım bunları Ahmet Bey’e söyleyemezdi! Çünkü Ahmet Bey bunun tahammülü altında ezilirdi. Bu gözlükleri atmaya tahammül etmek er kişinin yani kendini bilen kişinin işidir. Bundandır ki Perihan Hanım;
-Olsun! En azından ona gözlüğünün yanlış ve eskimiş olduğunu içten içe söyledim ya.
Olsun! Yaptıklarının doğru olmadığını en azından tek doğrunun kendi doğrusu olmadığını dedim ya.
Olsun! Bir gün yüzüne karşı da bunları söyleme cesareti bulurum. Hatta daha ötesine gider iş yerinde, arkadaşları arasında, dostlarının yanında neden öyle yalnız kaldığının sebebinin o gözlükleri olduğunu da söylerim belki.
Hatta evde gittikçe artan yalnızlığının eve gelirken dahi çıkarmadığı o gözlüklerden olduğunu ve gözlüklerini ebediyen atması gerektiğini de söylerim.
-Hayırdır Perihan Hanım! Daldın yine.
-Buyur Bey. Bir şey mi dedin.
-Diyorum ki daldın yine her zamanki gibi. Bana gözlüklerimi verir misin? Bak sanki onsuz hiçbir şeyi göremiyorum.
-Buyur beyim buyur. Gemi, ayarı ve kamçını da vereyim mi! Yine at koşturacan ya hem rahvan hem dört nala.
-Estağfurullah. Hakikaten bugün bir başkasın Perihan. En iyisi ben gideyim.
-Dur dur Beyim!
-Yine noldu Perihan!
-Bak eldivenlerini ve kasketini de almamışsın. Sadece at gözlüğüyle sürebilir misin atını.
-Yani illallah Perihan İllallah. Bir gün emin ol bütün bunları atacağım ocağa hem de hepsini.
-Gözlükleri de mi!
-Evet gözlükleri de!
-Haydi inşallah! O günleri ben de görürüm.
-Yahu ne diyorsun sen Perihan.
-Ben bir şey mi dedim Bey.
-Gir içeriye Allah’ını seversen dedi ve Nedim’in bir gazelini mırıldanarak ama hiçbir şeyin de eskisi gibi olmayacağı kaygısını içinde bir titreme ile hissederek evden ayrıldı Ahmet Bey.
Tahammül mülkünü yıktın Hülâgû Han mısın kâfir
Amân dünyâyı yaktın âteş-i sûzan mısın kâfir
Kız oğlan nâzı nâzın şeh-levend âvâzı âvâzın
Belâsın ben de bilmem kız mısın oğlan mısın kâfir
Ne ma’nî gösterir dûşundaki ol âteşîn atlas
Ki ya’ni şu’le-i can-suz-ı hüsn ü ân mısın kâfir
Nedir bu gizli gizli âhlar çâk-i girîbânlar
Aceb bir şûha sende âşık-ı nâlan mısın kâfir
Sana kimisi cânım kimi cânânım deyü söyler
Nesin sen doğru söyle cân mısın cânan mısın kâfir
Şarâb-ı âteşînin keyfi rûyun şul’elendirmiş
Bu hâletle çerâğ-ı meclis-i mestân mısın kâfir
Niçün sık sık bakarsın böyle mir’ât-ı mücellâya
Meğer sen dahı kendi hüsnüne hayran mısın kafir
Nedîm-i zârı bir kâfir esîr etmiş işitmişdim
Sen ol cellâd-ı dîn, ol düşmen-i îman mısın kâfir