Kendimi bildim bileli akşamüstlerini sevmem, gün batımı beni hüzünlendirir. Dıranas’ın dediği gibi hoyrattır akşam üstleri. Saat beş ile yedi arasında kendimle ve çevremle hesaplaşmaya başlarım. Günün bütün olaylarının tortusu çöker üstüme.
Orta okuldan beri ev dışında geçirmek isterim bu süreyi.
Sitemler, dertleşmeler, yakınmaların saatidir benim için. Onun için de akşamüstü Yenikapı’ya, Park Otel’e giderdim. Arkadaşlarımla birlikte sakinleşirdim. Rahmetli dostum Prof. Dr. Metin Özek, buna deha manyaklığı saatleri demişti. Dehayı bir kenara bırakalım da manyaklığı üstleneyim.
Acaba diye düşünürüm. Çocukluğumdan kalma bir alışkanlık mı? Teyzelerim beni her akşamüstü Samatya’daki sahil gazinolarına götürür çayımı orada içer, kurabiyelerimi orada yerdim. Demek ki evden dışarıya uğradığım saatler.
Bahçeli evimizin balkonunda da akşamüstü kitap okurdum.
Evde her zaman müzik vardı. Teyzem ud çalardı, uykuya müzikle geçerdim.
Hâlâ Şerif İçli şarkıları kulaklarımdadır.
Yıllar sonra Şerif İçli hayranlığımı Selâhattin Hilav’la bölüştüm.
Notalarımı kemence üstadı Cüneyt Orhon’un Kadıköy’deki fotoğraf stüdyosundan alırdım.
Babam da kemençe çalar şarkı söylerdi. Anımsadığım şarkılardan biri Yüzündür Cihanı Münevver’di.
Divanyolu’ndaki Tanpınar Kitaplığı’nda Handan İnci benim için 80. yaş partisi vermişti. İstanbul Üniversitesi Rektörü Mahmut Ak da bir plaket vermişti. Gönül Paçacı yönetimindeki koro konser vermişti. Onlara babamın bu şarkısını anımsattım, icra ettiler .
Bu yaz ailemin sevdiği, söylediği şarkılar CD’si yapacağım, rahmetli Hasan Saltık’ın eşi Nilüfer Saltık’la konuştum.
Herkesin sevdiği, çaldığı, söylediği bir şarkı vardı.
Anneannem, Cana rakibi handan edersin’i severdi, teyzem Derdimi ummana döktüm’ü, annem Gamzedeyim deva bulmam’ı.
Yaz mevsimini de sevmem. Düzenimi değiştiren ne olursa olsun beni rahatsız eder. Ailem yazlığa gider ben de Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde çalışırdım.
Hemen hemen her gün, a dergisi yazarları ve 1950 Kuşağı yazarları buluşurduk, Yenikapı’da Kemal Bey’in kahvesinde. Akşamüstü buluşmalarından sonra Onat Kutlar ile birlikte eve dönerdik, aynı apartmanda oturuyorduk.
Kuşak dayanışmasını yaşadım ben. Onat Kutlar’ın İshak kitabı Türk Dil Kurumu Ödülü’nü aldığında hepimiz bu sevinci bölüştük.
Tutku, saplantı yaşadığım duygulardan.
Bir dolmakalem öyküsü anlatayım.
Bir gün çok yakın arkadaşım bana bir kalem armağan etti. Takım yapmak için ithalatçı dostuma telefon ettim, gece geç gelirim dedi, olur dedim, yağmurlu bir geceydi, saat on ikiye doğru kalemi getirdi. Gene Metin Özek’in bağımlı teşhisi aklıma geldi.
Bazen bir kitaba, birine takılır insan. Bir yaz boyunca Nietzsche okudum, onun üzerine bir kitap yazan Walter Kaufmann ile mektuplaştım. Bana bu alanda kitaplar tavsiye etti. a dergisi’nin Varoluşçuluk sayısından yararlandım.
1950 Kuşağı’nın fotoğraflarını ben çektim. Altı dokuzluk makinemle.
Memet Fuat’ın Vilayet karşısındaki Yeni Dergi’ye uğrardım.
O dergide Sevim Burak’ın Yanık Saraylar’ı üzerine yazdım. Sevim Burak’la dostluğumuz pekişti. Oğluna mektuplarda benden söz ediyor, ilk tanınmasını benim sağladığını övgülerle yazmış.
Bulundukları, yaşadıkları yerleri edebiyata getiren 1950 Kuşağı’nın iki yazarı vardı. Biri Onat Kutlar diğeri de Ülkü Tamer.
Gaziantep Belediyesi çok yerinde bir davranışla güzel bir Ülkü Tamer kitabı yayımladı. Uzun bir yazıyı hak eden bir kitap.
Çok Gaziantepli arkadaşlarım, dostlarım oldu.
Birkaç yıl önce Gaziantep’te Avrupa Birliği’nin katkısıyla bir arkeoloji kütüphanesi açıldı, çok önemli kitaplar çıktı.
Ülkü Tamer aynı zamanda iyi bir çevirmendi. Onat Kutlar’ın sinema üzerine yazıları da iyi bir edebiyatçının usta ürünleriydi.
Hepimizin dünya sinemasının örneklerini gördüğümüz Sinematek’in kurucularındandı. Girişimi Şakir Eczacıbaşı yapmıştı.
Şakir Eczacıbaşı adını anarken iki önemli kitabından da söz etmek gerekir. Biri Bernard Shaw diğeri de Oscar Wilde üzerine yazdığı kitap.
İnsan sevdiği yazarın ne derece etkisinde kalır acaba? Edebiyat dünyasının önemli bir konusu.
Wilde zindandayken hayatın bir taklit sanatı olduğunu yazmıştı. Örnek gösterdiği kitaplardan biri Sönmüş Hayeller’di. Bir de yanılmıyorsam Kırmızı Siyah’tı ikisinin de kahramanları ikisinin de ölüm biçimleriydi.
Şakir Eczacıbaşı’nın kurduğu kültür girişimi grubunun bir üyesi de bendim. Epeyce önemli kitaplar yayımlandı. Güncel konulara derinlik getiriyordu. On dört kişiden oluşuyordu.
İsmail Cem ve Ekmeleddin İhsanoğlu da kurucular arasındaydı.
Cem’in siyasal tarihe ait kitabını bugün okumalı.
İsmail Cem ile Ercan Arıklı, ABC adlı bir haftalık dergi/gazete çıkardılar. Onun sanat/edebiyat sayfasını da ben yönetiyordum.
Gazetelerde edebiyat ve dergiler üzerine yazacağım. Yıllar sonra onları okuduğunuzda hem dönemin edebiyatını hem kendinizi tanıyorsunuz.
Hayatımda müzik her zaman oldu. Belki hayatı bir bütün olarak algıladığım için. Resim de dahil.
Yurt dışına çıktığımda ne yapardım, hiçbir zaman gezi için çıkmadım. Fuarlar ve konferanslar için gittim.
Türkiye’de ve yurt dışında kitap fuarlarının hayatımdaki yeri neydi.
Notlarımı aktaracağım.