Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Akıl-Mantık-Vicdan-İzan-Zaman ve Erdemli Yaşam

Akıl-Mantık-Vicdan-İzan-Zaman ve Erdemli Yaşam

 

Evrendeki dört kuvvet (güçlü, zayıf kuvvet, kütleçekim ve elektromanyetik kuvvet) evrende gerçekleşen her şeyi yöneten kuvvetler olarak bilinir. “Ne varsa alemde hepsi var Ademde” ise o zaman bu kuvvetlerin benzerlerinin de insanda olması muhtemeldir. Kanaatimce bahsedilen bu dört kuvvetin insandaki karşılığı akıl-mantık-vicdan ve izan olmalıdır (burada insanın kainatın bahis konusu olan dört kuvvetinin tesirinden bağımsız olduğunu iddia etmiyorum). Fark etmek, anlamak ve çözmek için akla; tutarlılık ve sağlamlılık için mantığa; iyilik ve doğruluk için vicdana; iç yüzünü görebilmek, anlayabilmek, kavrayabilmek için izan kuvvetine ihtiyaç var. Bu kuvvetlerden herhangi birinin eksikliği kuvvetlerin birleşik ve bütünsel etkisini olumsuz etkileyecektir. Düşünsenize son derece akıllı ve mantıklı bir insan ama vicdansız…

“Akıl nedir, mantık nedir, vicdan nedir ve izan nedir?” sorularına cevap bulmak için ne sözlükleri ne de filozofları devreye sokmaya kalkmayacağım. Sadece şahsi düşüncelerimi paylaşmak isterim.

Günümüz dünyasında çok ama çok önem verilse de, hatta sıklıkla kurnazlıkla eş anlam çağrıştırıyor olsa da akıl her zaman tek başına yeterli bir kuvvet olmayacaktır; çünkü, akıl sınırsız değildir, sınırları vardır. Akıl kavramla kavrar o nedenle henüz ilgili kavramla tanışmamış bir aklın olanı biteni anlaması, kavraması mümkün değildir. Ayrıca akıl sadece sınırlı değil aynı zamanda kural koyucudur. Kural koyucu bir şeyin yaratıcı olduğu iddiasını bu nedenle genelde kuşkuyla karşılarım.  Örneğin akla “kiri ne temizler?” diye sorulursa “su” der geçer; ancak, suyu neyin temizlediği yönünde bir kavramı yoksa “suyu temizleyenin ne olduğu?” sorusu karşısında suskun ve şaşkın kalır.  Mantıksız bir akıl darmadağındır, mantık aklın tutkalı, çıpasıdır. Ancak, yanlış kurgulanmış bir mantık dışarıdan ne kadar doğru görünse de sonuçları doğruluktan uzak olacaktır. Akla mantık yetmez, çünkü mantık akla yetişemez. Gözle görmek, akılla anlamaya çalışmak, mantıkla tutarlılık bulma gayreti yetmeyecektir; kalp gözüyle de olayın iç yüzünü görme, görülenin doğrulanması gerekecektir.

Aklın da, mantığın da, vicdanın da, izanın da türleri ve mertebeleri olduğu açıktır. Paranın hizmetinde olan akıl, hazzın hizmetinde olan akıl, yaşamın hizmetinde olan akıl, barışın hizmetinde olan akıl, kötülüğün hizmetinde olan akıl, başkasına kiraya verilen akıl gibi …

Bu arada akıl ara sıra fokurdar, hatta öyle fokurdar ki durulmadan ne dediğine güvenilirse sonuç hüsran olabilir. Aklın güvenilir olması (aklı-salim) kalbin duru olması (aklı-selim) arzu edilendir; çünkü, ancak aklı salim olanın kalbi selim olur. Peki ancak ne zaman akıl salim olur?

Kanaatimce “ben, bana, benim” demeyi bıraktıkça akıl salimleşebilir:

Kibirli, kudretli, bilgiç ve doymak bilmez bir “her yerde şeyde BEN”; takıntılı, kuşatılmış ve rahatsız bir “her şey BANA”; ve neredeyse tamamen şöhret ve ihtişamla körleşmiş, ezilmiş, tutsak ve gösterişçi bir “her şey BENİM” (Jane Austin).

Akıl elastik bir yapıdadır; olayları sıcakken başka üzerinden zaman geçince başka görür. Olan olmuştur, olay aynıdır; ancak, olayı yaşayan aynı değildir, değişir; ya sakinleşir ya daha da öfkelenir ama her ikisinde de olayın cereyan ettiği andan farklıdır. Olay anında tarafsız düşünebilen, kontrolde kalabilenlere kocaman bravo. Çoğumuz olay anında öfkeden burnunun ucunu göremiyor, şaşkınlıktan neredeyse küçük dilini yutup gereken cevabı veremiyor, üstelik veremediği cevabın farkına varınca daha da dertleniyor, yanıt vermemiş olmak olaydan daha büyük başka bir kızgınlığa sebep veriyor, gözlerini kan bürüyor, baktığı pencere kirleniyor, çiçeği çamur görüyor, konuya at gözlükleriyle bakmaya devam ediyor hatta nefes almayı dahi unutuyor. Aslında olay olay değil izlediğimiz kendi halimizi kendi başına bir olay.

Aynı zamanda olay olmakla bitmiyor. Kafamızda kaç kez yaşatırız, büyütürüz, abartırız onu kim bilir? Olay %10 ise olaya yorum %90. Olayı sonradan binlerce defa kafamızda evirip, çevirerek kendimizi gereksiz illüzyona hapsederiz. Olayı düzden okuruz başka anlam; tersten okuruz başka anlam karşımıza çıkıverir. Aslında biliriz: Doğru ve yanlış yoktur, var olan tek şey yorumdur. Yani prizmaya çarpan güneş ışığı yedi ayrı renk ve her ayrı rengin içinde güneş ışığının kendisi. Anlam göreceli. Buz gibi soğukta sokakta evsiz yaşayana bakan için alışkanlık, sokakta yaşayan o adamcağız için parasızlık. Hırsız çaldığında kötü Robin Hood çaldığında namuslu…

Akıl duyulara özellikle de gözlerimize, gördüklerimize çok ama çok güvenir. Retinan zenginse ne mutlu ama ya fukaraysa? Gözlerimiz ne kadar bozuk da olsa ufku ve arkasını gördüğümüzü hatta bırak ufku ve ötesini dibimizde neler olduğunu en iyi kendimizin gördüğüne iddia ederiz. Gözümüze, kulağımıza çok güveniriz ama her görmede bir görememe; her duymada bir duyamama var. Göz bu, kapasitesi sınırlı hem mesafeye de duyarlı.

Göz gibi, anlayabilmenin de sınırları var. Olay üzerine düşünürken karşımızdakinin zihnini okuduğumuz, aşırı genelleme yaptığımız, felaketleştirdiğimiz, bizle ilgisi olmasa dahi kişiselleştirdiğimiz, olumsuzu beslemeyi sevdiğimiz hiç aklımıza gelmez. Binlerce olasılık içinden işimize geleni seçiveririz. Bu süreçte maşallah kendini okyanus gibi göreni var, okyanusta bir damla gibi göreni var, damlanın içinde kocaman okyanus gibi göreni var, bir damla bir damla daha büyük damla eder diyeni var, bir noktadan sonsuz doğrunun geçtiğini göreni var görmeyeni var.

Evet, olayın başından sonuna doğru bir daha gözden geçirirseniz başka, zamanı sondan başa çevirirseniz başka bir resimle karşılaşırsınız. Bakış (nokta-i nazar) açısının kendisi bize özgürlüğü, sevinci, neşeyi, huzuru ya da esareti, kederi, sonsuz huzursuzluğu verendir. Değişen olay değil, bakış açınız dense de küçük bir hatırlatma yapmakta fayda var. Öncelikle bakış açısı tekdir, becerebilen olursa yeni bakış açısı var olanın genişletilmiş halidir. Ayrıca bakış açısı sanki çekmecede, yedekte bekleyen bir gözlükmüş gibi şipşak takmaya hazır bir şey değildir. Empatiymiş, lütfen kelimeyi bilmek onu yapabilmeyi ima etmez, hatta belki de tam tersidir, kim bilir? Eskiyi genişleterek yeni bir bakış açısı kazanmak sanıldığından zor. Hangimiz alışkanlıklarına tapmaz ki? Kısa yolu seven ayaklar uzun yoldan, otobanda soldan gitmeye alışanlar tali, bilmediği yoldan yol almaya çabalar mı? Ve tabi ki başkasının bakış açısını eleştirmeye odaklanmış akıl kendi bakış açısını  görür, tahlil eder mi?

Bakış açısında zamanın etkisi kaçınılmaz. Zaman geçtikçe hisler, duygular, düşünceler hatta sözler değişir, dönüşür. Güneşin en tepede olduğu anda kısa olan gölge güneşin batışıyla kayboluyorsa, olayın olma nedeni ve olarak neye sebebiyet verdiğini görmek isteyene gösterecek tek şey zamandır. Zamandan kastım duvar saatinin tiktakı değil, psikolojik olanı.

Ey akıl, acele etme: Bekle ve gör.

Hepsi kıymetli kuvvetler; ancak, vicdan olgusunun insanın kendi içinde taşıdığı cennet ve cehennemin bizzatihi kendisi olduğunu düşünüyorum. O nedenle en iyi öğretmen kim diye sorulsa sanırım hiç düşünmeden utanç derdim. Tabi utanma duygusu sönmemiş olmak kaydıyla. Neden mi?

Suyu ne temizler sorusuna döneyim. Sanırım ateştir suyu kaynatıp temizleyen. Ancak utancın harareti vicdanı yükten kurtarabilir, huzura erdirebilir.

Utanç duyulacak eylem ve söyle çekinilmeden yapılsın değil demek istediğim. İnsan beşer şaşar kaçınılmazdır utançla sonlanacak anlar. Ancak, utanç duyabilmek için vicdan gerek, vicdan için izan, izan için akıl, akıl için mantık gerek. Böylelikle iyi, doğru, güzel ve erdemli bir yaşam.

 
 
 
 
 
 
 

Güncellenme Tarihi
  • 02 Nisan 2023,
Yazının Adı
Akıl-Mantık-Vicdan-İzan-Zaman ve Erdemli Yaşam