Email
Twitter
WhatsApp
İnstagram

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

İLETİŞİM

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF!

İyiliğe Karşı Olan Her Şeye MUHALİF !

Acı Üstüne!

Acı Üstüne!

Acı çoğunlukla insanların kaçınmak için gayret gösterdiği, adı geçtiğinde duyan herkesin içini derin bir kederin kaplamasına sebep olan, iyi insan olan kimsenin birbirine dilemeyeceği bir duygu olarak tanımlanır.

Her insan hayatı boyunca belirli sebeplerle acıyı yaşar veya yaşatır bilerek ya da bilmeyerek.  Acı mutluluğun yanı başında, neşenin hemen arkasında gelir.

Kimileri için acıyı hissetmek çok kolaydır. Bazıları bir kedinin miyavlamasında açlığını hisseder, onun açlığında kalbindeki acıyı. Bazıları sokaktaki çocukların gözünde umutsuzluğu görür, onun umutsuzluğunda kalbindeki acıyı. Bazıları yaşlıların ruhunda vefasızlığın rüzgârını görür, o rüzgârda kalbindeki acıyı.

Kimileri için de acıyı hissetmek çok zordur. Belki acıyla çokça karşılaşmış olmanın verdiği samimiyetten, belki de kalbin kapılarını acıya karşı kilitlemiş olmanın verdiği pervasızlıktan, acıyı görse de tanımaz, tanısa da anlamaz, anlasa da hissetmez.

Oysa acı, yaşamın büyük ve özgüvenli en büyük yapı taşı gibi hayat denilen dünyada geçen zamanın tam ortasına, büyük ve güçlü heybeti ile kurulur, oturur. Herkes bu iki insan türünü acı eşiği düşük ve yüksek olarak adlandırır, çünkü sadece görünene odaklanır.

Gençlik yıllarımda bir kitapta, “gözlerin yalnızca sınırlı olanı görür, sezginle bak” cümlesini görünce yaşımdan büyük bir cümle okuduğumu anlamıştım.

Büyüdükçe; acıyla, acı çekenle ve acı verenle tanıştıkça “sezgiyle bakmanın” ne demek olduğunu anladım. Sezgiyle bakmak başkasının acısını anlamaktan, kendini onun yerine koymaktan yani insan olmaktan fazlası değildi. Buydu benim anladığım. Ve bu öyle yazıldığı kadar kolay, sadece “bir empati kurma” meselesi de değildi. Sezgiyle bakmak, geçmiş tüm deneyimleri kullanmak, anın ruhunu hissetmek, insanları dümdüz siyah ve beyaz olarak görmeden kavramaktı. Sezgiyle bakmak, acıyı yüz kilometre öteden anlamak, kokusunu almak, avuçlarının içine alıp eritmekti.

Düşünüyorum bazen; sezgimle baktığımda benim içimi ürperten, evlerden uzak olsun, Allah düşmanıma bile vermesin diye dua ettiğim bu duygu bazıları için makbul bir duygu olabilir mi? Sonra, gençlerin sevdiği bir şarkıda “acıyı sevmek olur mu?” diyor ya demek ki benden başkaları da var bu sorunun cevabını merak eden diyorum. Sonra Fuzûlî’nin şu beyti aklıma geliyor, demek ki acıya alışmak da oluyor diye geçiyor aklımdan:

“İncimen her nice kim ağyâr bi-dâd eylese

Yâr cevriyçin gönül bi-dâda mu’tâd eylerim”

Elbette Fuzûlî’nin acıya bakışı, başka hiçbir söz üstadının acıya bakışına benzemiyor. Onun acıyı kavrayışı da hissedişi de farklı ve sezgiyle bakmanın doğasını hissettiren bir anlam ifade ediyor. Ona göre acı çektiren de acının kendisi de bir değişime ve dönüşüme vesile. Acı çekmenin kendisi başlı başına belli mükafatların vesilesi.

Diğer taraftan Nietzsche  “öldürmeyen acı, beni güçlendirir” demiş. Demek ki, acıdan ölmeyince alışıyorsun, alışınca güçleniyorsun, güçlenince de seviyorsun. Fuzûlî’den Nietzsche’ye, Nietzsche’den günümüze acı üstüne düşüncelerin mesajı bu. Ya da benim anladığım mesaj.

Kişisel istatistikçi ve akademisyen bakış açısıyla doğal bir denklem kurma eğilimimden de olabilir. “Acı arttıkça güç artar”. Basit, yalın, ölçülebilir, objektif bir lineer denklem. X yerine acıyı, Y yerine gücü koy, istediğin zaman ve istediğin mekânda ne kadar acı çekersen ne kadar güçlü olabileceğini hesapla.

Ah keşke bu kadar kolay, dayanılabilir ve sade olsaydı! Acıya dayanmak acı üstünden gücü hesaplamak kadar matematiksel ifade edilebilseydi.

Keşke acıların izleri yıllarca taşınmasaydı. O izler ciltteki kırışıklıkları gideren kremler gibi giderilebilseydi.  Belki o zaman dayanmak alışmaktan daha kolay olabilirdi.

Acısız günlerimiz olsun.

Güncellenme Tarihi
  • 25 Ocak 2023,
Yazının Adı
Acı Üstüne!